Anıtkabir İnşası Ne Zaman Başladı Ne Zaman Bitti? Mimarisi ve Bölümleri

Anıtkabir, Türkiye’nin başkenti Ankara’nın Çankaya ilçesinde yer alan Mustafa Kemal Atatürk’ün anıt mezarıdır.

Atatürk’ün 10 Kasım 1938’deki vefatının ardından, 13 Kasım’da Atatürk’ün naaşının Ankara’da inşa edilecek bir anıt mezara defnedileceği ve bu inşaat tamamlanana kadar naaşın Ankara Etnografya Müzesi’nde kalacağı açıklandı. Bu anıt mezarın inşa edileceği yeri belirlemesi amacıyla hükûmet tarafından kurulan komisyonun raporu doğrultusunda, 17 Ocak 1939’da toplanan Cumhuriyet Halk Partisi meclis grubu toplantısında Anıtkabir’in Rasattepe’ye inşa edilmesine karar verildi. Bu kararın ardından arazine kamulaştırma çalışmaları başlatılırken, Anıtkabir’in tasarımını belirleme amacıyla 1 Mart 1941’de bir proje yarışması başlatıldı. 2 Mart 1942’de sona eren yarışma sonrasında yapılan değerlendirmeler sonucunda, Emin Onat ve Orhan Arda’nın projesi birinci olarak belirlendi. Proje, birkaç farklı dönemde yapılan birtakım değişikliklerle, Ağustos 1944’te gerçekleştirilen temel atma töreniyle uygulanmaya başlandı. Dört kısım hâlinde gerçekleştirilen inşaat; yaşanan birtakım sorunlar ve aksaklıklar nedeniyle planlanandan ve hedeflenenden geç olarak Ekim 1952’de tamamlandı. 10 Kasım 1953’te ise Atatürk’ün naaşı buraya nakledildi.

1973’ten beri İsmet İnönü’nün kabrinin de yer aldığı Anıtkabir’e 1966’da defnedilen Cemal Gürsel’in naaşı ise 27 Ağustos 1988’de kaldırılmıştır.

Arka plan ve anıt mezarın yerinin belirlenmesi

Mustafa Kemal Atatürk’ün 10 Kasım 1938’de, İstanbul’daki Dolmabahçe Sarayı’nda ölümünün ardından, defin yerinin konusunda basında çeşitli tartışmalar başladı. 10 Kasım 1938 tarihli Kurun ile 11 Kasım 1938 Tan gazetelerinde Atatürk’ün nereye gömüleceğinin belli olmadığı ve bu kararı Türkiye Büyük Millet Meclisinin vereceği belirtilirken; mezarın Çankaya Köşkü’nün yanı, Ankara Kalesi’nin ortası, ilk meclis binasının bahçesi, Atatürk Parkı ya da Orman Çiftliği’nde yapılmasının olası olduğu belirtildi. Hükûmet tarafından 13 Kasım günü yapılan açıklamayla, Atatürk için bir anıt mezar yapılıncaya kadar kendisinin naaşının Ankara Etnografya Müzesi’nde kalacağının kararlaştırıldığı ifade edildi. 15 Kasım tarihli Akşam’da, anıt mezarın Ankara Etnografya Müzesi’nin bulunduğu sırtta yapılmasının yüksek bir ihtimal olduğu yazıldı. Defin işleminin Ankara dışındaki bir yerde yapılmasına yönelik tek öneri, İstanbul Valisi Muhittin Üstündağ tarafından Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri Hasan Rıza Soyak’a, İstanbul’da gerçekleştirilmesine yönelik olarak yapılmışsa da bu öneri kabul görülmemişti. 19 Kasım’da İstanbul’dan Ankara’ya taşınan cenaze, 21 Kasım’da düzenlenen törenle müzeye konuldu.

Atatürk’ün 28 Kasım’da açılan vasiyetinde, kendisinin mezar yerine dair hiçbir ifade yer almazken; hayatta olduğu dönemde bu konuya dair bazı sözlü ifadeleri ve hatıraları bulunmaktaydı. Afet İnan’ın 26 Haziran 1950 tarihli Ulus gazetesinde aktardığı bir hatıraya göre, Recep Peker’in kabir yeri için Ulus Meydanı’ndan Ankara Garı’na inen yol üzerinde bulunan kavşağı öne sürmesine yönelik olarak Atatürk, “İyi ve kalabalık bir yer. Fakat ben, böyle bir yeri milletime vasiyet edemem.” yanıtını vermişti. İnan aynı hatırasında, 1932 yazında gerçekleştirilen çok katılımcılı bir sohbet esnasında Atatürk’ün Çankaya’ya gömülmesini istediğini; ancak o günün gecesinde otomobille Çankaya’ya dönerken kendisine “beni milletim nereye isterse oraya gömsün, fakat benim hatıralarımın yaşayacağı yer Çankaya olacaktır” dediğini ifade etmişti. Münir Hayri Egeli ise 1959’da kaleme aldığı hatıratında, Atatürk’ün Orman Çiftliği’ndeki bir tepede, dört yanı ve üstü kapalı olmayan ve kapısında “Gençliğe Hitabe”nin yazılı olduğu bir kabir istediğini belirtirken; konuşmasını “Bütün bunlar benim fikrim. Türk milleti elbet bana münasip göreceği şekilde bir kabir yapar.” şeklinde tamamladığını aktarmaktadır.

Başbakan Celâl Bayar, 29 Kasım’da gerçekleştirilen Cumhuriyet Halk Partisi Meclis Grubu toplantısında, anıt mezarın yerinin belirlenmesi için uzmanlardan oluşturulan komisyon tarafından düzenlenen raporun grup onayına sunulduktan sonra uygulamaya geçileceğini ifade etti. Başbakanlık Müsteşarı Kemal Gedeleç başkanlığında; Millî Savunma Bakanlığından generaller Sabit ve Hakkı, Bayındırlık Bakanlığından Yapı İşleri Genel Müdürü Kazım, İçişleri Bakanlığından Müsteşar Vehbi Demirel ve Millî Eğitim Bakanlığından Yüksek Öğretim Müdürü Cevat Dursunoğlu’nun oluşturduğu komisyonun ilk toplantısı 6 Aralık 1938’de yapıldı. Bu toplantı sonunda komisyon; 16 Aralık 1938’de gerçekleştirecekleri ikinci toplantıya Bruno Taut, Rudolf Belling, Léopold Lévy, Henri Prost, Clemens Holzmeister ve Hermann Jansen’in davet edilmesini ve bu heyetin görüşlerinin alınmasını kararlaştırdı. Bakanlar Kurulu 24 Aralık’ta, bu heyetin görüşleri alınarak komisyon tarafından hazırlanan raporun, incelenmesi için Cumhuriyet Halk Partisi Meclis Grubuna sevkine karar verdi. 3 Ocak 1939’da gerçekleştirilen meclis grubu toplantısında, ilgili raporu incelemekle görevlendirilen; Falih Rıfkı Atay, Rasih Kaplan, Mazhar Germen, Süreyya Örgeevren, Refet Canıtez, İsmet Eker, Münir Çağıl, Mazhar Müfit Kansu, Necip Ali Küçüka, Nafi Atuf Kansu, Salah Cimcoz, Saim Uzel, Ferit Celal Güven, Tevfik Tarman ve Mithat Aydın’dan oluşan 15 kişilik CHP Anıtkabir Parti Grubu Komisyonu kuruldu. 5 Ocak’ta gerçekleştirilen komisyonun ilk toplantısında komisyon başkanlığına Münir Çağıl, kâtipliğine Ferit Celal Güven, raportörlüklerine ise Falih Rıfkı Atay, Süreyya Örgeevren ve Nafi Atuf Kansu seçildi. Çankaya Köşkü’nün çevresinde, Etnografya Müzesi’nde, Yeşiltepe’de, Timurlenk (ya da Hıdırlık) Tepesi’nde, Gençlik Parkı’nda, Ankara Ziraat Mektebi’nde, Orman Çiftliği’nde, Mebusevleri’nde, Rasattepe’de ve inşası devam eden yeni Türkiye Büyük Millet Meclisi binasının arkasındaki tepede inceleme gezileri yapan komisyon tarafından hazırlanan raporda, on bir milletvekilinin, anıt mezarın inşası için en uygun yerin Rasattepe olduğunu belirtti. Gerekçede “Tepeye çıkılıp Ankara’ya bakılınca; bir ucu Dikmen, diğer ucu da Etlik Bağları olmak üzere nihayetlenen sevimli bir hilâlin tam ortasına düşen bir yıldız üzerinde bulunulduğunu vehleten his ve müşahede olunur. Yıldız nısıf dairenin her noktasına ne pek uzak ne pek yakındır.” ifadeleriyle Rasattepe’nin seçilme gerekçesi açıklanmaktaydı.

Rasattepe, uzmanların yer aldığı heyetin hazırladığı raporda yer almayan, komisyon üyesi Mithat Aydın’ın önerisiyle incelenmiş bir yerdi. Komisyonda yer alan Falih Rıfkı Atay, Salah Cimcoz ve Ferit Celal Güven, uzmanların Rasattepe önerisiyle gelmediklerini ve uzmanların Rasattepe’yi reddettiklerini belirterek anıt mezarın Çankaya’da olması gerektiği yönünde görüş bildirdi. “Atatürk’ün hayatı boyunca Çankaya’dan ayrılmadığını, Çankaya’nın şehrin her tarafına hâkim olduğunu; Kurtuluş Savaşı, devletin kuruluşu ve inkılâpların hatıralarına ayrılmaz bir surette bağlı olduğunu, maddi ve manevi tüm şartları taşıdığını” belirterek Çankaya’daki eski köşkün arkasında su depolarının yer aldığı tepeyi önermişlerdi.

Komisyonun hazırladığı rapor, 17 Ocak’ta toplanan partinin meclis grubu toplantısında görüşüldü. Anıt mezarın yapılması için önerilen yerler parti grubu tarafından sırasıyla oylanırken, bu oylamalar sonucunda Rasattepe önerisi kabul edildi.

İnşaat arazisindeki ilk kamulaştırmalar

Anıt mezarın inşa edileceği arazinin bir bölümü özel şahıslara ait olduğundan bu arazinin kamulaştırılması ihtiyacı doğdu. Buna dair ilk açıklama 23 Mayıs 1939’da Türkiye Büyük Millet Meclisinde gerçekleştirilen bütçe görüşmeleri sırasında, Başbakan Refik Saydam’dan geldi. Saydam; Rasattepe’deki kadastro işlemleri ile haritaları yaptırdığını, kullanılacak arazinin sınırlarının belirlendiğini açıkladı. Bütçede ise Anıtkabir için, 205.000 Türk liralık kısmı istimlâk bedeli, 45.000 Türk liralık kısmı ise uluslararası proje yarışması için olmak üzere toplam 250.000 Türk lirası ödenek ayrıldığını belirtti. Kamulaştırılması planlanan arazinin 287.000 m2 olduğunu ekleyen Saydam, bu arazi içerisinde devlete, belediyeye ya da şahıslara ait olan kısımlarının olduğunu söylerken; herhangi bir mahkemelik durum olmazsa istimlâk için harcanacak parayı 205.000 Türk lirası olarak öngördüğünü ifade etti.

İçişleri Bakanlığı tarafından hazırlanan ve Anıtkabir’in inşa edileceği arazinin sınırlarını düzenleyen plan 23 Haziran 1939’da tamamlandı ve Bakanlar Kurulu tarafından 7 Temmuz 1939’da onaylandı. Kamulaştırma çalışmalarıyla ilgilenmesi amacıyla Başbakanlık Müsteşarı Vehbi Demirel’in başkanlığında kurulan komisyon, Ankara Belediyesine gönderdiği tebligatla, belirlenen plan çerçevesinde istimlâk işlemlerine başlanmasını istedi. Belediye tarafından 9 Eylül günü yayınlanan ilanda, istimlâk edilecek alanların özel şahıslara ait olan kısımları için parsel numaraları, alanları, sahipleri ve ödenecek tutarları yer almaktaydı.

26 Mart 1940’taki parti meclis grubu toplantısındaki konuşmasında Saydam, o tarih itibarıyla 280.000 m2 arazinin istimlâk edilse de arazinin Anıtkabir için yetersiz bulunduğunu ve 230.000 m2 arazinin daha istimlâk edileceğini duyurdu. İnşaat arazinin daha geniş olduğu ikinci Anıtkabir planı, İçişleri Bakanlığı tarafından 5 Nisan 1940’ta tamamlandı. Bu plana göre arazi; 459.845 m2’si özel şahıslara ait yerler, 43.135 m2’si kapanan yollar ve yeşil alanlar, 28.312 m2’si hazineye ait yerler, 3.044 m2si hazineye ait okul ve karakollar, 8.521 m2’si ise önceki plandan kalan istimlâk edilmemiş özel şahıslara ait yerler olmak üzere toplamda 542.8572’ydi. Kamulaştırma için 886.150 lira 32 kuruş ödenmesi planlanmıştı. Bu ikinci plan, 20 Nisan’da Bakanlar Kurulu tarafından onaylandı. Ankara Belediyesinin, ikinci plana göre istimlâk sahiplerine yönelik ilanı 5 Eylül’de yayımlandı. 1940 yılı bütçesinde inşaat sahasının istimlâkı için ayrılan bütçe 1.000.000 liraya çıkarıldı.

Kasım 1944’teki meclis görüşmelerinde Bayındırlık Bakanı Sırrı Day, Anıtkabir’in inşası için o zamana kadar 542.000 m2 arazinin istimlâk edildiğini, bunun 502.000 m2’sinin özel şahıslardan alınıp kamulaştırıldığını, 28.000 m2’lik kısmın hazineye ait olduğunu, 11.500 m2’lik kısmın ise ihtilaflı olduğundan dolayı henüz istimlâk edilemediğini açıkladı.

Proje yarışması açılması

Cumhuriyet Halk Partisi milletvekillerinden oluşan Anıtkabir’in inşa edileceği arazinin kamulaştırılmasıyla görevli komisyon, 6 Ekim 1939’da Anıtkabir için uluslararası bir proje yarışmasının düzenlenmesine karar verdi. Refik Saydam, 21 Kasım 1939’daki parti grubu toplantısında yaptığı konuşmada, Anıtkabir’in inşa edileceği arazideki kamulaştırma çalışmalarının tamamlanmasının ardından, Anıtkabir’in inşası için uluslararası bir proje yarışmasının düzenleneceğini belirtti. 26 Mart 1940’taki konuşmasında ise Saydam, uluslararası mimarlar tüzüğüne uygun olacak şekilde yarışma şartnâmesinin ve teknik programın hazırlandığını bildirdi. Başbakanlık Anıtkabir Komisyonunun 18 Şubat 1941’de yayımladığı tebliğ ile, Türk ve Türk olmayan mühendis, mimar ve heykeltıraşların katılımına açık ve başvuruların 31 Ekim 1941’de sona ereceği bir proje yarışması düzenlenmesine karar verildiği açıklandı. İlerleyen dönemde ise yarışmaya başvuru için aranan şart kaldırılarak daha fazla Türk mimarın yarışmaya başvurma şansının önü açıldı. Bayındırlık Bakanı Cevdet Kerim İncedayı’nın daha sonraları, 25 Aralık 1946’daki Meclis Genel Kurulunda kullandığı ifadelere göre öncelikle uluslararası bir yarışma açılmasının düşünülmüş, ancak II. Dünya Savaşı’ndan dolayı katılımın az olması ve gelen tekliflerin tatmin edici olmaması nedenlerinden ötürü ikinci bir yarışma açılmıştı.

Yarışma, değişen maddelerden dolayı şartnamesinin yeniden düzenlenmesi nedeniyle 1 Mart 1941’de başladı. Şartnameye göre en az üç kişiden oluşan jüri, birincilik için hükûmete üç proje önerecek ve hükûmet de bu projelerden birisini seçecekti. Birinci projenin sahibine inşaatın kontrol hakkı ve inşaat bedeli üzerinden %3 oranında ücret, her ikisi de ikinci sayılacak olan jüri tarafından önerilen diğer iki projenin sahiplerine 3.000 lira, diğer projelerden bir veya birkaçına ise mansiyon ödülü olarak 1.000 lira ödenecekti. Şartnameye göre inşaatın yaklaşık bedelinin 3.000.000 lirayı aşmaması gerekmekteydi. Şartname, lahdin bulunacağı Şeref Holü yapısını Anıtkabir’in merkezi olarak gösterirken, lahdin bulunduğu salonda Altı Ok’un sembolize edilmesini istemekteydi. Bu yapının dışında, “altın kitap” denilen özel defterin olduğu salon ve Atatürk Müzesi planlanmaktaydı. Anıtın önünde bir meydan ve ana şeref girişinin yapılmasına da yer verilmişti. Ana yapıların dışında sığınak, otopark, idare, kapıcı odaları gibi müştemilat yapıları da şartnamede yer almaydı.

Yarışmanın jüri üyeleri, planlanan bitiş tarihi olan Ekim 1941’e kadar belirlenmemişti. O ay ilk jüri üyesi olarak Ivar Tengbom belirlendi.  25 Ekim’de Bakanlar Kurulu tarafından alınan kararla yarışma süresi 2 Mart 1942’ye kadar uzatıldı. İlerleyen dönemde ise Károly Weichinger ve Paul Bonatz’tan oluşan iki jüri üyesi daha belirlendi. 11 Mart 1942’de, yarışmanın sona ermesinin ardından ise Türk jüri üyeleri olarak Arif Hikmet Holtay, Muammer Çavuşoğlu ve Muhlis Sertel’in belirlenmesiyle toplam jüri üyesi sayısı altıya ulaştı.

Projenin belirlenmesi

Yarışmaya; Türkiye’den 25; Almanya’dan 11; İtalya’dan 9; Avusturya, Çekoslovakya, Fransa ve İsviçre’den ise birer adet olmak üzere toplam 49 proje gönderildi. Bu projelerden teki yarışma süresi bittikten sonra komisyona ulaştığından, diğeri ise projenin ambalajı üzerinde sahibinin kimliği yazılmamış olduğundan diskalifiye edildi ve 47 proje üzerinden değerlendirme yapıldı. 47 proje, 11 Mart 1942’de jüriye teslim edildi. Ertesi gün ilk toplantısını gerçekleştiren jüri heyeti başkanlığına bu toplantıda Paul Bonatz, raportörlüğüne ise Muammer Çavuşoğlu seçildi. İlk toplantıyı Başbakanlık binasında düzenleyen heyet, daha sonraki çalışmalarını Sergi Evi’nde gerçekleştirdi.  Değerlendirme yaparken jüri üyeleri, hangi projenin kime ait olduğunu bilmemekteydi. Başvuran 17 proje, “yarışmanın yüksek amacını karşılamadıkları” gerekçesiyle ilk aşamada elendi. Kalan 30 projeyi inceleyen heyet, bunlarla ilgili görüşlerini belirttiği bir rapor hazırladı. 19 proje, bu raporda açıklanan gerekçelere dayanılarak elendi ve üçüncü incelemeye 11 proje kaldı. 21 Mart’ta çalışmalarını tamamlayan jüri, değerlendirmesini içeren raporu Başbakanlığa sundu. Hükûmete önerilen raporda Johannes Krüger, Emin Onat ile Orhan Arda ve Arnaldo Foschini’ye ait projeler seçilmişti. Raporda, üç projenin de direkt uygulanmalarına uygun olmadıkları, yeniden incelenmeleri ve birtakım değişikliklere gidilmesi gerekliliğinden de bahsedilmekteydi.  Raporda ayrıca; Hamit Kemali Söylemezoğlu, Kemal Ahmet Arû ile Recai Akçay’ın; Mehmet Ali Handan ve Feridun Akozan’ın; Giovanni Muzio’nun; Roland Rohn’un ve Giuseppe Vaccaro ile Gino Franzi’nin projelerine de mansiyon ödülü verilmesi önerilmekteydi. Rapordaki kararların tamamı oy birliği ile alınmıştı. 22 Mart’ta Meclis Başkanı Abdülhalik Renda ve Başbakan Refik Saydam, Sergi Evi’ne giderek projeleri incelediler. Hazırlanan raporun özeti, 23 Mart’ta tebliğ olarak Başbakanlık tarafından kamuoyu ile paylaşıldı.

7 Mayıs’ta, Cumhurbaşkanı İsmet İnönü’nün başkanlığında toplanan Bakanlar Kurulunda, Emin Onat ve Orhan Arda’nın projesi yarışmanın birincisi olarak belirlendi. Yarışma jürisi tarafından önerilen diğer iki proje ikinci kabul edilirken, beş projeye ise mansiyon ödülü verildi. Ancak hükûmet, birinci seçtiği proje dair hiçbir projenin uygulanmamasına karar vermişti. Yarışma şartnamenin 20. maddesinin 2. fıkrasına göre proje sahiplerine de 4.000 lira tazminat verilecekti. Hükûmet tarafından 9 Haziran’da yayınladığı bildiri ile bu karar değiştirilerek, Onar ve Arda’nın projesinin birtakım düzenlemeler sonrasında uygulanmasının kararlaştırıldığı duyuruldu. Bu düzenlemeler, proje sahiplerinin de yer alacağı bir heyet tarafından yapılacaktı. 5 Nisan 1943’te Başbakanlık, jürinin eleştirileri doğrultusunda altı ay içerisinde yeni bir proje hazırlamalarını Onat ile Arda’ya tebliğ etti.

Belirlenen projede yapılan değişiklikler

Onat ile Arda, jüri raporu doğrultusunda projelerinde birtakım değişiklikler yaptı. İlk projede Rasattepe’nin yaklaşık olarak ortasında bulunan anıt mezara, Ankara Kalesi yönünde, tepenin eteklerine kadar uzanan merdivenli bir eksenden giriş yapılıyordu. Merdivenler ile anıt mezar arasında ise toplantı alanı vardı. Jüri heyeti raporunda anıta ulaşan yolun merdivenli değil, serbest bir yol olması önerilmekteydi. Bu öneri doğrultusunda projedeki merdivenler kaldırılarak anıt alanına girişi sağlayan kısım için, yaklaşık %5’lik bir eğimle tepenin çevresinde serbest bir şekilde kavis çizen şose yol uygulandı. Bu değişiklikle giriş, Gazi Mustafa Kemal Bulvarı’na uzanan merdivenli yerden Tandoğan Meydanı yönüne alındı. Bu yol, anıt mezar alanının kuzeyine ulaşıyordu. Anıt mezarın girişindeki Şeref Holü için tepenin sırtına, batı-kuzey doğrultusunda 350 m kadar uzanan alan kullanılarak 180 m uzunluğunda bir alle planlandı. Mimarlar, burada servi kullanarak ziyaretçilerin şehir panoraması ile ilişkisini kesmeyi amaçlamaktaydılar. Allenin başlangıcında bulunan iki nöbet kulesine ise 4 m yüksekliğindeki merdivenlerle çıkılması planlanmıştı. Projede yapılan bu değişikliklerle Anıtkabir, tören meydanı ve alle olmak üzere ikiye ayrılmıştı.

Projenin ilk hâlinde, anıt mezarı çevreleyen yaklaşık 3000 m uzunluğunda çevre duvarları bulunmaktaydı. Jüri raporunda bu duvarların sadeleştirilmesinin daha iyi olacağı belirtilmekteydi. Giriş yolu tepenin üst kısmına alınarak anıt mezarla bütünleştirilmesinden dolayı mimarlar, bu duvarları kaldırarak anıt mezarın etrafındaki parkı halka açık bir bahçeye dönüştürmeyi amaçladılar. Lahdin ve mezarın yer aldığı ve Şeref Holü olarak adlandırılan bölüm, yaklaşık olarak Rasattepe’nin ortasında bulunmaktaydı. Anıt mezarın mümkün olduğunca tepenin doğu-kuzey sınırına doğru çekilmesiyle anıtın yönü de değiştirilmiş oldu. Anıt mezarın, kaide duvarları ile dik hâle getirilen ön sırt üzerine oturtulmasıyla mimarlar, tepeyi çevreleyen kaide duvarları ile anıt mezarın, günlük hayat ve çevreden de ayrılmasını ve daha anıtsal bir şekle bürünmesini amaçlamışlardı. Anıt mezarın yerleştirildiği ve birbirini dik bir şekilde kesen eksenlerden birisi giriş allesi üzerinde, kuzeybatı-güneydoğu doğrultusunda Çankaya doğru açılırken; diğeri Ankara Kalesi’ne uzanmaktaydı.

Projede yapılan değişikliklerden birisi de alle ile ulaşılan tören meydanının, 90×150 m ve 47×70 m boyutlarında iki meydana ayrılmış olmasıydı. Büyük meydanın dört köşesinde birer kule yer alırken, bu meydandan yüksekte yer alan ve bir taraftan müzeler, diğer taraftan idari binalarla çevrelenen küçük meydandan, ortasında bir kürsünün yer aldığı merdivenlerle anıt mezara çıkılmaktaydı.

İlk projeye göre anıt mezarın üzerinde yer alan ve dış duvarlarında Kurtuluş Savaşı ile Atatürk Devrimlerini canlandıran kabartmaların bulunduğu ikinci bir kütle vardı. Jüri raporunda, anıt mezarın zemin katına giriş ve idare kısımları, müze girişi, güvenlik kıtasına ait odalar; birinci kata ise müzeler, istirahat salonları, altın kitap salonu konulmuş olması nedeniyle esas anıtın çevresinin çok fazla ögeyle doldurulmuş olmasının uygunsuz olduğu belirtilmişti. Yapılan değişikliklerle anıt mezarın içinde bulunan müzeler ve idari kısımlar buradan kaldırılarak anıt mezarın dışına alındı. İlk projede Şeref Holü’nün ortasında yer alan lahit, yapılan değişiklikle, basamakla yükseltilmiş ve Ankara Kalesi’ne bakan, yapının doğu-kuzey yönüne açılan bir pencerenin önüne alındı. Yine ilk projede, Şeref Holü’ne daha ruhani bir hava verebilme amacıyla lahdin bulunduğu kısmı aydınlatması ve diğer kısımları ise loş bırakması istenen tavanda açılmış delikler de yapılan değişikliklerle kaldırıldı.

27 Ekim 1943’te Başbakanlık tarafından Eğitim Bakanlığı ile Bayındırlık Bakanlığına gönderilen yazıda, Onat ve Arda’nın hazırladığı yeni projeyi incelemek ve buna dair bir rapor hazırlamak amacıyla, Paul Bonatz ile birlikte çalışacak, her iki bakanlıktan da bir uzman temsilci talep edilmekteydi. Bayındırlık Bakanlığı 2 Kasım’da Yapı ve İmar İşleri Başkanı Sırrı Sayarı’yı, Eğitim Bakanlığı ise 5 Kasım tarihli yazısında Güzel Sanatlar Akademisi Mimari Şubesi Şefi Sedad Hakkı Eldem’i önerdi. Mimarların hazırladığı ikinci proje ve projenin maketi, 8 Kasım 1943’te Başbakanlık Anıtkabir Komisyonuna teslim edildi. 12 Kasım’da bu yeni projeyi inceleyen komisyon; müzeler ve idare binalarının çıkartıldığı anıt mezarın uzun dikdörtgen formuna uyacak bir örtü sisteminin kubbe yerine etüt edilmesini, iki tören meydanı yerine tek meydanın mimari açıdan daha uygun olacağını bildirdi. Cumhurbaşkanı İsmet İnönü projeyi 17 Kasım’da, Bakanlar Kurulu ise projeyi ve komisyon raporunu 18 Kasım’da inceledi. Kurul, raporda yer alan değişikliklerden Onat ve Arda’nın kabul ettiklerinin gerçekleştirilmelerinin ardından projenin uygulanmasına karar verdi. Anıtkabir inşaatının yürütülmesi görevi 20 Kasım’da Bayındırlık Bakanlığına verildi. Başbakan Şükrü Saracoğlu o gün yaptığı açıklamada, mimarların proje üzerindeki değişiklikleri iki ayda bitireceklerini ve 1944 ilkbaharında ise inşaata başlanılacağını söylemişti.

Onat ile Arda, Bakanlar Kurulunun kararı sonrasında projelerinde birtakım değişikliklere giderek üçüncü bir proje oluşturdular. İki bölüm hâlindeki tören meydanı birleştirilerek; müze, kabul salonu, idari ve askerî kısımlara ait binalarla çevrelenen tek bir meydana dönüştürüldü. 180 m uzunluğundaki alle ise 220 m’ye çıkartılarak tören meydanını dik bir biçimde kesecek hâle getirildi. Bu yeni projenin maketi, 9 Nisan 1944’te açılan Cumhuriyet Bayındırlık Sergisinde sergilendi. 4 Temmuz 1944’te ise Onat ve Arda ile imzalanan sözleşmeyle birlikte projenin uygulanma aşamasına geçildi.

Temel atma ve inşaatın birinci kısmı

Ağustos 1944’te inşaat çalışmaları için bir program hazırlayan Bayındırlık Bakanlığı, inşaatın 1947’deki 7. Cumhuriyet Halk Partisi Olağan Kurultayına kadar bitirilmesini planlamıştı. İnşaat için Bayındırlık Bakanlığına ilk etapta 1.000.000 lira ödenek tahsis edildi. Bakanlık tarafından 4 Eylül 1944’te gerçekleştirilen ve inşaat arazisindeki toprak tesviye çalışmalarını kapsayan inşaatın birinci kısmının ihalesini Hayri Kayadelen’e ait Nurhayr Şirketi kazandı. 9 Ekim 1944’te gerçekleştirilen Anıtkabir’in temel atma töreninde başbakan, bakanlar, sivil ve askerî bürokratlar yer aldı. 12 Ekim’de hükûmet tarafından Anıtkabir inşaatına ödenek tahsisi yapmaya izin isteyen bir yasa tasarısı hazırlandı. 1 Kasım’da Başbakanlık tarafından meclise sunulan tasarıya göre 1945-1949 yılları arasındaki dönem için Bayındırlık Bakanlığına, her yıl 2.500.000 lirayı aşmamak kaydıyla 10.000.000 liraya kadar geçici taahhütlere girme yetkisi verilmekteydi. 18 Kasım’daki Meclis Bütçe Komisyonunda görüşülen ve kabul edilen yasa tasarısı, 22 Kasım’da ise Meclis Genel Kurulunda kabul edildi. 4677 sayılı Atatürk Anıtkabir’i İnşasına Dair Yasa, 4 Aralık 1944 tarihli T.C. Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girdi.

İnşaatın kontrol ve mühendislik hizmetini Bayındırlık Bakanlığına bağlı Yapı ve İmar İşleri Başkanlığı yürütürken, Orhan Arda’nın Mayıs 1945 sonunda inşaatın kontrolü için görev başına gelmesi ve devamlı olarak inşaat başında kalması kararlaştırıldı. İnşaatın kontrol şefliğine ise Ekrem Demirtaş getirilse de, Demirtaş’ın 29 Aralık 1945’te görevinden ayrılmasıyla yerine Sabiha Gürayman geçti. Toprak tesviye çalışmaları ile allenin istinat duvarlarının yapılmasını kapsayan ve 1945 yılı sonunda tamamlanan inşaatın ilk kısmı için 900.000 lira ödendi. İnşaat sırasında, Rasattepe’de yer alan gözlemevi de şantiye binası olarak kullanılmaktaydı.

İnşaat sırasındaki arkeolojik buluntular

Rasattepe, yerel olarak Beştepeler adıyla anılan bir tümülüs alanıydı. Anıtkabir’in inşası sırasındaki toprak düzenlemeleri yapılırken kaldırılması ihtiyacı doğan tümülüslerle, Millî Eğitim Bakanlığı Eski Eserler ve Müzeler Genel Müdürlüğü ile Arkeoloji Müzesi Müdürlüğü ilgilenirken Türk Tarih Kurumu tarafından kazılar yapıldı. Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi öğrenim üyesi Tahsin Özgüç, Türk Tarih Kurumu arkeologlarından Mahmut Akok ve İstanbul Arkeoloji Müzeleri Müdürü Nezih Fıratlı’dan oluşan heyet denetimindeki kazılar 1 Temmuz 1945’te başladı ve 20 Temmuz’da tamamlandı.

İnşaat sahasında bulunan iki tümülüsün de MÖ 8. yüzyıla uzanan Frig döneminden kaldıkları tespit edildi. Bunlardan birisi 8,5 m yüksekliğinde, 50 m yarıçapında yığma bir tepeydi ve 2,5 m x 3,5 m boyutunda, ardıçtan sandukası olan anıtsal bir mezardı. Diğeri ise 2 m yüksekliğinde olup, çapı 20–25 m kadardı. Bu tümülüsün içinde 4,80 m x 3,80 m boyutunda, taştan bir mezar çukuru vardı. Kazılar esnasında mezar odalarının içinde birtakım eşyalar da bulundu. Kazı çalışması ile bölgenin, Frig döneminde bir nekropol alanı içinde olduğunu göstermekteydi.

İnşaatın ikinci kısmı ihalesi ve ikinci kısım inşaatının başlaması

İnşaatın ikinci kısmının ihalesi için Emin Onat gözetiminde hazırlanan 10.000.000 liralık ihale evrakı, 12 Mayıs 1945’te Ankara’ya getirilerek kontrol şefi Ekrem Demirtaş’ın kontrolünün ardından Yapı ve İmar İşleri Başkanlığının onayına sunuldu. İhale öncesinde, 16 Temmuz 1945’te Bayındırlık Bakanlığı, hükûmetten değişken fiyat esasına göre sözleşme imzalama yetkisi istendi. 23 Ağustos 1945’te Bakanlar Kurulu tarafından bu yetki verildi. İhale ise 18 Ağustos 1945’te, eksiltme yöntemiyle gerçekleştirildi ve 9.751.240,72 lira keşif tutarı üzerinde %21,66 tenzilatla ihaleyi Rar Türk adlı şirket kazandı. Bakanlık ile şirket arasında, 20 Eylül 1945’te bir sözleşme imzalandı.[58] Zemin etüdünün hazırlanması, temel sisteminin değiştirilmesi, betonarme ve statik hesaplarının yapılması ve bu hesap işlemleri ücretlerinin ödenmesi konularından dolayı Anıtkabir’in inşasının başlangıcı gecikirken, temel inşaatına 1947’nin inşaat mevsiminde başlandı. Bayındırlık Bakanlığının talebi doğrultusunda Ankara Valiliği, 1949 yılı sonuna kadar inşaatta kullanılması amacıyla Esenkent, Sincanköy ve Çubuk Çayı yatağında bulunan dört kum ve çakıl olacağını Rar Türk’e tahsis etti. 4 Kasım 1945’te, Karabük Demir Çelik Fabrikası’ndan inşaat için 35 tonar 14 ve 18 mm’lik donatı gönderildi. Yapı ve İmar İşleri Başkanlığının 11 Kasım 1947 tarihli yazısı ile inşaatta kullanılacak çimentonun da Sivas Çimento Fabrikası tarafından Rar Türk’e gönderilmesine izin verildi.

Anıtkabir proje yarışması jürisinin “toprak renginden daha açık renkteki kesme taşların kullanılması” önerisi doğrultusunda, 1944 yılı itibarıyla Eskipazar’daki taş ocaklarından taş çıkarımına ve hazırlanmasına başlandı. İnşaatın ikinci kısmı için yapılan sözleşmeye göre Eskipazar’dan çıkarılan traverten taşı kullanılacaktı. Çankırı Valiliği, Rar Türk’ün bu taş ocaklarından sarı traverten çıkarmasına 31 Ekim 1945’te ruhsat verdi. Buradan çıkarılan travertenler, İstanbul Teknik Üniversitesi’nde incelendi ve hazırlanan 25 Nisan 1947 tarihli rapora göre taşlarda herhangi bir sorun tespit edilmedi. İnşaat Müteahhitliği tarafından Yapı ve İmar İşleri Başkanlığına gönderilen 3 Kasım 1948 tarihli yazıda, traverten taşlarının içlerinde delikler olduğu, yüzeyinde delik gözükmeyen travertenlerde ise işlenmeye başladıktan sonra delikler çıktığı ve bu durumun Rar Türk ile yapılan sözleşmede yer alan “oyuk ve delik taşlar katiyen kullanılmayacaktır” ifadesine aykırı olduğu belirtilmekteydi. Bunun üzerine durumu yerinde incelemesi üzerine Eskipazar’a gönderilen Erwin Lahn’ın yaptığı incelemeler sonrasında hazırladığı raporda travertenin doğası gereği delikli olduğunun ve taşlarda anormal bir durumun görülmediğinin belirtilmesi üzerine Yapı ve İmar İşleri Başkanlığı, şartnamedeki ifadelerin, bünyesi ya da görünüşü bozuk olan travertenler için geçerli olması gerektiğini kararlaştırdı. Anıtkabir’in inşaatında kullanılacak taş ve mermerler, ülkenin çeşitli yerlerinden getirildi. İnşaat için yeterli bir taş sanayii olmaması nedeniyle ülke genelinde taş ocakları arandı ve tespit edilen ocaklar açılırken, ocakların bulunduğu yerlerde yollar yapıldı, ocaklarda çalışacak işçiler yetiştirildi, taşlar ocaklardan Anıtkabir şantiyesine taşındı ve bu taşların kesimi için gerekli makineler ithal edildi.

Zemin etüdü çalışmaları

18 Aralık’ta Bayındırlık Bakanlığı, Anıtkabir’in inşa edileceği arazinin deprem ve zemin mekaniği yönlerinden etüt ettirilmesine karar verdi. Bayındırlık Bakanlığı Yapı İşleri Başkanlığı tarafından arazinin bu bağlamda incelenmesi için 23 Ocak 1945’te açılan ihaleyi, 26 bin lira karşılığında Hamdi Peynircioğlu kazandı. 24 Ocak’ta başlanan zemin etüdü çalışmaları kapsamında, ihale şartnamesi gereğince, Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü tarafından bir muayene kuyusu ile iki sondaj kuyusu açıldı. Arazinin jeolojik oluşumunu ise Malik Sayar inceledi. Peynircioğlu, çalışmaları sonrasında hazırladığı raporu 20 Mayıs 1945’te sundu. Toprak ve yeraltı sularının kimyasal özelliklerinin yer aldığı analiz raporu ise 1 Aralık 1945’te teslim edildi.[62] Raporda; toprak altında, 1 cm2’sinin 3,7 kg olduğu bir kil tabakası bulunduğu ve 155 m derinlikte kaya bir tabakaya ile 1-1,5 m genişliklerinde, 1–2 m yüksekliklerinde ve 6–10 m derinliklerinde galeri şeklinde boşluklara rastlanıldığı belirtilmişti. Anıtkabir’in inşası sırasında yapının 46 cm, inşaattan 20-30 yıl sonra ise 42 cm olmak üzere toplam 88 cm toprak içine gömüleceği hesaplanmıştı. Yapıda uygulanması planlanan radye temelin bu zemin yapısı için uygunsuz olduğu ve ve başka bir temel sisteminin uygulanması gerektiği belirtilmekteydi. Bayındırlık Bakanlığı, 2,5 m kalınlığında ve 4.200 m2’lik betonarme bir temel üzerine inşa edilmesi planlanan Anıtkabir’in, raporda belirtildiği üzere 56 x 70,9 m boyutlarında rijit bir betonarme kirişli plak üzerine inşa edilmesine karar verdi.

Zemin etüdü raporu sonrasında projede yapılmak istenen değişiklikler, hukuki bir sürecin yaşanmasına yol açtı. Anıtkabir projesi yarışması şartnamesine göre proje sahiplerine toplam inşaat bedelinin %3’ünün ödenmesi kararlaştırılmış ve olası inşaat bedeli 3.000.000 lira olarak belirlenmişti. Ancak 1944’te olası bedel 10.000.000 lira olarak tespit edildi. Onat ve Arda ile bakanlık arasında yapılan görüşmeler sonrasında imzalanan sözleşme sonrasında mimarların, inşaat bedelinin 3.000.000 lirasına kadar olan kısımdan %3, geri kalan 7.000.000 liralık kısımdan ise %2 oranında ücret ücret alması konusunda anlaşıldı. Bunun yanında ikili, betonarme ve statik hesaplar için betonarmenin metreküpü başına %1,75’i oranında da bir ücret de alacaklardı. Ancak Sayıştay, yarışma şartnamesinin 18. maddesine dayanarak, yapının betonarme ve statik hesaplamalarının da mimarların görevleri arasında olduğunu belirterek sözleşmeyi tescil etmedi. Bakanlık ile mimarlar arasında gerçekleştirilen görüşmeler sonrasında mimarlar, herhangi bir ücret almadan betonarme ve statik hesaplamalarını yapmayı kabul etti ve bu hesaplamaları yapması için 7.500 lira karşılığında İstanbul’daki bir mühendislik şirketiyle anlaştı. Zemin etüdü raporunun hazırlanması kararı alınmasıyla birlikte hesaplama işlemleri duraklatıldı.

Etüt sonrasında bakanlık, bu hesaplamaların tekrar yapılması talebinde bulundu. Mimarlar ise 17 Aralık 1945 tarihli dilekçelerinde, yeni temel sistemine göre yapılacak hesaplamaların daha fazla maliyeti olduğunu ve kendilerinin maddi imkânlarının bunu karşılamak için yeterli olmadığını belirttiler. Bunun üzerine bakanlık, 18 Aralık 1945 tarihli bir yazı ile durumu Danıştay’a bildirdi. 17 Ocak 1946’da Danıştay, yapının temel sisteminin değişmesinden dolayı mimarlara ek ödemelerin takdim edileceği bir ek sözleşmenin yapılmasını kabul etti. Bu karar üzerine Bayındırlık Bakanlığı, Anıtkabir’in temel ve inşa durumunu inceleme amacıyla 12 ve 13 Şubat 1946’da gerçekleştirilen toplantılarda alınan kararlar doğrultusunda mimarlar, projenin temelinde birtakım değişiklikler yaptı. Değişikliklerle birlikte anıt mezarın, toprak zeminde yer alan temel yerine içi kemerli bölmelerle ayrılmış bir betonarme kısım üzerine inşa edilecekti. Bakanlık, bu hesaplamaların giderlerini, Anıtkabir inşaatının ikinci kısmının inşası için sözleşme imzalanan Rar Türk için ayrılan ödenekten karşılamak istese de Sayıştay, şirket ile imzalanan sözleşmenin 10. maddesi gereğince, bütçeye konulan ödeneğin başka hizmetlere harcanamayacağını belirterek betonarme ve statik hesapları için buradan ödeme yapılmasına izin vermedi. Bunun üzerine Rar Türk ile imzalanan sözleşmenin ilgili maddesini düzenleyen ek bir sözleşme oluşturan bakanlığın bu sözleşmenin onayı amacıyla 27 Mayıs 1946’da başvurduğu Danıştay, 8 Temmuz 1946’da ek sözleşmeyi uygun buldu. Ek sözleşme, incelenmesi ve gereğinin yapılması için 24 Ekim 1946’da Maliye Bakanlığına gönderildi. Aynı tarihte Bayındırlık Bakanlığı, Onat ve Arda ile betonarme ve statik hesaplarına dair yapılacak ek sözleşmeyi de Maliye Bakanlığına gönderdi. Maliye Bakanlığının incelemesi sonrasında her iki ek sözleşme de 19 Aralık 1946’da Cumhurbaşkanı İnönü tarafından onaylandı.

Zemin etüdü sonrasındaki sorunlar ve inşaat arazisindeki üçüncü kamulaştırmalar

Ocak 1946’ya kadar Rar Türk, şantiyeye çeşitli inşaat malzemeleri nakletmişti. Ancak zemin etüdü sonrasında temel sisteminin değiştirilmesi kararlaştırıldıktan sonra Rar Türk, değiştirilmiş projede ihtiyaç duyulandan daha fazla beton ve demir satın aldıklarından dolayı zarar ettiklerini belirterek Bayındırlık Bakanlığından fiyat farkı talep etti. Bakanlık, bu isteği uygun görerek 240.000 lira fiyat farkı ödenmesi için ek sözleşme hazırlayarak bunu Danıştay Başkanlığının incelemesine sundu. Danıştay’ın ek sözleşmeyi onaylamaması üzerine Bayındırlık Bakanı Cevdet Kerim İncedayı, 17 Haziran 1947’deki Meclis Genel Kurulunda, Danıştay kararının şirketi zarara uğratacağını ve işin sürüncemede kalarak şirketle sözleşmenin feshedilmesi hâlinde hükümetin tahminen 1,5 milyon lira zarara uğrayacağını ifade ederek ek sözleşmeyi yeniden incelemesi üzerine Danıştay’a gönderdi. Danıştay tarafından 7 Temmuz 1947’de, idarenin proje üzerinde her türlü tadilatı yapmaya yetkili olmasından dolayı şirket tarafından talep edilen fiyat farkının ödenmesine mümkün olmadığı kararı alındı. Bu kararın ardından bakanlık, istenilen şartlar dahilinde iş programının verilmesini 16 Temmuz 1947’de Rar Türk’ten talep etti; ancak şirket, 28 Temmuz 1947 tarihli yazısında iddiasını tekrarlayarak yapılacak işlerin ihale bedelinin %20’sinden fazla olduğunu ve bundan dolayı iş programındaki süre içinde planlanan işlerin bitirilmesinin mümkün olmadığını belirtti. Bakanlık ise, şartnamenin üçüncü maddesine dayanarak 21 Haziran 1946 tarihinde tebliğ ettiği işlerin ihale bedeli içinde olduğunu öne sürdü. Rar Türk’ün iddialarını yersiz bulan bakanlık, on gün içinde iş programının verilmemesi ve yirmi gün içinde çalışmanın istenilen seviyeye gelmemesi durumunda, 16 Temmuz 1947 tarihli tebligat uyarınca yasal yollara başvuracağını belirtti.

İnşaat sahası için üçüncü kamulaştırma kararı Bakanlar Kurulu tarafından 27 Haziran 1947’de alındı ve 129.848 m2’lik arazinin kamulaştırılması gerektiği tespit edildi. Daha sonradan buna 23.422 m2 daha eklendi. Ancak 1947’de kamulaştırma kararı alınan arazinin özel şahıslara ait olan bölümlerinden 65.120 m2’lik alan 1950’ye kadar istimlâk edilememiş olduğundan, 21 Eylül 1950’de hükûmet tarafından tasarruf etme amacıyla bu arsaların kamulaştırma planından çıkarılmasına karar verildi. Bayındırlık Bakanı Fahri Belen’in açıklamasına göre, o tarihe kadar Anıtkabir’in inşasının 569.965 m2’lik arazine gerçekleştirildiğini, bu arazinin 43.135 m2’sinin belediyeden, 446.007 m2’sinin özel şahıslardan, 53.715 m2’sinin ise hazineden bedelsiz olarak alındığını belirterek; özel şahıslara ait 309 parsel arsa karşılığı olarak 1.018.856 lira ödendiğini ve Anıtkabir arazisi için harcanan toplam paranın ise 1.175.927 lira olduğunu açıkladı.

27 Kasım 1947’deki bir röportajında Emin Onat; Anıtkabir inşaatının toprak hafriyatı, anıt mezar kısmının alt betonu ve yalıtımı, askerî kısmının temelleri, zemin kat betonarmesi, giriş kısmının merdivenlerinin betonarme kısmının tamamlandığını belirtti.[68] Bayındırlık Bakanlığı, Anıtkabir inşaatı için 1946’da 1.791.872 lira harcarken, 1947’de bu miktar 452.801 liraydı. 1947 Yılı Bütçe Kanunu’nda yapılan değişiklikle Anıtkabir inşaatı ödeneğinden 2 milyon lira, Millî Savunma Bakanlığına aktarıldı.

İnşaatın tekrar başlaması ve anlaşmazlıkların giderilmesi

15 Mayıs 1948 tarihli gazeteler, Rar Türk ile bakanlık arasındaki anlaşmazlığın giderildiğini ve inşaatın tekrar başladığını yazdı. İnşaatın tekrar başlamasının ardından inşaatta çalışmak için yetkililerden izin alan Ankara Üniversitesi Yüksek Talebe Birliği öğrencileri de 17 Mayıs 1948’den itibaren inşaatta belli bir süre çalıştılar.[69] 30 Temmuz 1948’de inşaatı gezen Bayındırlık Bakanı Nihat Erim, 1948 sonuna kadar anıt mezarın betonarme temelinin, allenin, nöbetçi kulelerinin ve askerî kısmın tamamlanacağını; yardımcı binalara başlanacağını; bahçe ve ağaçlandırma çalışmalarına ise devam edileceğini; 1949’da ise mozolenin ara katı ile yardımcı binaların tamamlanması ile 10 milyon liralık ödeneğin biteceğini açıkladı. İnşaatın kalan işleri için de 14 milyon liralık ödeneğe ihtiyaç duyulacağını belirtti. 26 Şubat 1949’da ise Bayındırlık Bakanı Şevket Adalan, inşaatın üç yıl içinde bitirileceğini söyledi.

10 Kasım 1949 tarihli Ulus gazetesindeki bilgilere göre alle ve allenin başındaki iki giriş kulesinin inşaatları tamamlandı ve yolun iki yanına mermerden yapılan 24 adet aslan heykelinin konulması planlandı. Muhafız bölüğünün kullanacağı 650 m2’lik bölümün kaba inşaatı bitirildi ve çatı örtüsü yapılmaya başlandı. Anıt mezarın karşısındaki 84 m’lik kolonatın betonarme temel ve döşeme işleri ile dış cephesinin taş kaplaması tamamlanırken; üst kısmında bulunan taş kolonları ve kemerlerinin inşaatları devam etmekteydi. İdare ve müze binalarının da temeli ile ara kat betonarme döşemeleri tamamlandı. Anıt mezarın 11 m yüksekliğindeki betonarme temeli ile bu temelin üstündeki 3.500 m2’lik betonarme döşemesi de bitirildi. Temel üstünden başlayan ve şeref salonun altına denk gelen muhtelif taş, tonoz ve kemerlerden meydana gelen ara kat duvarları 2 m’ye kadar yükseltildi. Anıt mezar temelinin yanındaki 11 m’lik duvarlar yapıldı ve sarı taş duvarlarının 1.000 m’lik kısmı tamamlanırken, ara kat kolonlarının demir montajı yapılmaya başlandı.[70] İnşaat için 1948’de 2.413.088, 1949’da ise 2.721.905 lira harcama yapıldı. 1946-1949 yılları arasında tamamlanan Anıtkabir ikinci kısım inşaatı için toplam 6.370.668 lira harcanmıştı.

4677 sayılı Atatürk Anıtkabir’i İnşasına Dair Yasa ile inşaat için sağlanan 10.000.000 liralık ödeneğin 1950 itibarıyla tükenmesi dolayısıyla Başbakanlık, inşaat için 14.000.000 liralık ek ödeneği düzenleyen yasayı 1 Şubat 1950’de meclise sundu. Yasa teklifi yazısında inşaatın durumu ve 1950 yılı sonuna kadar yapılacaklar da yazılıydı. Bu yazıya göre anıt mezar temel kısmı inşaatı tamamen bitirilmişti ve sene sonuna kadar anıt mezar ara katı ile yardımcı binalardan asker, ara kat ve idare binalarının çatıya kadar, müze kabul kısımlarının birinci kata kadar olan kaba işlerinin, alle ve giriş kulelerinin inşaatlarının tamamlanacağı belirtilmekteydi. Sonrasında ise 65.000 m2’lik sahanın kamulaştırılması, anıt mezarda ara kattan üstteki kısmın inşası, yardımcı binaların kaba inşaatının tamamlanması, binaların her türlü kaplama, doğrama, tesisat ve süsleme işleri ile döşemelerinin yapılması, parkın toprak işleri, istinat duvarları, yolların ağaçlandırılması ve her çeşit tesisatın ikmali yapılacağı ifade edilmişti. 4 Şubat 1950’de Meclis Bayındırlık Komisyonunda görüşülerek kabul edilen ve bütçe komisyonuna sevk edilen yasa tasarısı, 16 Şubat’ta da burada kabul edilerek Meclis Genel Kuruluna gönderildi. 1 Mart’taki Meclis Genel Kurulunda görüşülüp kabul edilen tasarı, 4 Mart’ta Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girdi.

Bayındırlık Bakanı Şevket Adalan’ın 3 Nisan 1950’de Başbakanlığa gönderdiği yazıda, anıt mezarın temel ve ara katı ile diğer binaların çatıya kadar kaba işlerin tamamlanmak üzere olduğu, ilerleyen günlerde üçüncü kısım inşaat için ihaleye girileceği ve bundan dolayı kabartmaların, heykellerin, Anıtkabir’e yazılacak yazıların ve müze kısmında yer alacak eşyaların belirlenmesi gerektiği bildirilmekteydi. Adalan yazısında, bir sonraki aşamadaki işlerin yapılabilmesi için Millî Eğitim Bakanlığı, Ankara Üniversitesi ve Türk Tarih Kurumundan seçilecek üyeler ile Bayındırlık Bakanlığı temsilcisi ve proje mimarlarından oluşacak bir komisyon kurulmasını önerdi. Bu öneri doğrultusunda Ankara Üniversitesi’nden Ekrem Akurgal, Türk Tarih Kurumundan Halil Demircioğlu, Bayındırlık Bakanlığına bağlı Yapı ve İmar İşleri Başkanı Selahattin Onat, inşaatın kontrol şefi Sabiha Gürayman ve proje mimarlarından Orhan Arda’dan oluşan komisyon, ilk toplantısını 3 Mayıs 1950’de gerçekleştirdi. Bu toplantıda inşaat sahası inceledikten sonra konunun; Ankara Üniversitesi Türk Devrim Tarihi Enstitüsü, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi ve İstanbul Teknik Üniversitesi’nden birer temsilci ile İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisinden iki temsilcinin yanı sıra Millî Eğitim Bakanlığının isimlerini belirleyeceği “Atatürk İnkılapları ile yakın ilgisi olan üç düşünce adamının” da olacağı daha çok üyeli bir komisyon tarafından ele alınmasına karar verildi. Ancak hedeflenen komisyon toplantısı, 14 Mayıs 1950’de gerçekleştirilen genel seçimlerin sonrasına kaldı.

İktidarın değişmesi ile projedeki tasarruf amaçlı değişiklikler

Seçimler sonrasında, cumhuriyetin 1923’teki ilanından beri ilk kez Cumhuriyet Halk Partisi dışındaki bir parti, Demokrat Parti iktidara geldi. Cumhurbaşkanı Celâl Bayar, Başbakan Adnan Menderes ve Bayındırlık Bakanı Fahri Belen, hükûmetin mecliste güvenoyu almasından 6 gün sonra, 6 Haziran 1950’de Anıtkabir inşaatını ziyaret etti. Bu ziyarette mimar ve mühendisler, inşaatın en erken 1952’de biteceğini ilettiler. Ziyaretin ardından, inşaatın sonuçlandırılmasını hedefleyen Belen’in başkanlığında, Bayındırlık Bakanlığı Müsteşarı Muammer Çavuşoğlu, Paul Bonatz, Sedad Hakkı Eldem, Emin Onat ve Orhan Arda’nın yer aldığı bir komisyon kuruldu. Menderes ise yaptığı açıklamada, daha önceden istimlâk edilmesi kararlaştırılan arazilerin istimlâk edilmeyeceğini ve bu sayede hem 6-7 milyon lira tasarruf sağlanacağını hem de inşaatın, daha çabuk ilerlemesinden ötürü “birkaç ayda” bitirileceğini öne sürdü. İnşaatın daha hızlı tamamlanması ve masraflardan tasarruf amacıyla projede birtakım değişiklikler yapıldı. Ağustos 1950’de Bayındırlık Bakanlığı yetkilileri, anıt mezar binasındaki lahdin bulunduğu bölümün üzerinin tamamen açık ve kolonatsız yapılmasını planladı. Öte yandan komisyon tarafından hazırlanan rapor, 20 Kasım 1950’de yetkililere iletildi. Maliyeti düşürmek için üç seçeneğin değerlendirildiği raporda; inşaat maliyetini düşürme amacıyla anıt mezar kısmının yapılmasından vazgeçilmesi ile anıt mezarın yalnızca dış kolonları ve kirişlerinin yapılmasının uygunsuz olduğu belirtilmekteydi. Bu kapsamda, anıt mezarın kolonat üstünde yükselen kısmının kaldırılması önerildi. Dış mimaride önerilen bu değişiklik, iç mimaride de birtakım değişiklikler yapılmasına yol açtı. Tonozlu ve üstü kapalı bir Şeref Holü yerine lahdin açıkta bulunması, asıl mezarın ise lahdin yer aldığı platformun bir kat aşağısında bir yerde ve toprakta olması önerilmekteydi. Bayındırlık Bakanlığı tarafından 27 Kasım 1950’de Bakanlar Kurulunun onayına sunulan rapor, 29 Kasım 1950’deki Bakanlar Kurulu toplantısında kabul edildi. Bayındırlık Bakanı Kemal Zeytinoğlu tarafından 30 Aralık 1950’de düzenlenen basın toplantısında, yapılan değişikliklerle projenin iki yıl daha erken olmak üzere Kasım 1952’de bitirileceği ve inşa ve kamulaştırma bedelinden de yaklaşık 7.000.000 lira tasarruf edileceği belirtildi.

Rar Türk ile olan anlaşmazlığın çözümü amacıyla Bayındırlık Bakanlığı, Maliye Bakanlığına gönderdiği 21 Temmuz 1950 tarihli yazıyla, Rar Türk ile bir ek sözleşme yapılması yönündeki görüşünü sordu. Maliye Bakanlığının olumlu yanıtının ardından, Bayındırlık Bakanlığının teklifi üzerine, Bakanlar Kurulunun 21 Eylül 1950’deki toplantısında ek sözleşme yapılması kararlaştırıldı. Bu karar üzerine şirkete Rar Türk’e 3.420.584 lira ek ödeme yapıldı.

Lahdin bulunduğu anıt mezar binasının ara katının inşası 1950 sonunda bitirildi. Mart 1951’de anıt mezar binasının temel beton inşaatı tamamlandı ve burayı yardımcı binalara bağlayan antrelerin yapımına başlandı. 18 Nisan 1951’de gerçekleştirilen basın açıklamasında Kemal Zeytinoğlu inşaatın 1952 sonunda tamamlanacağı yönündeki ifadesini yinelerken, Emin Onat bu tarihi 1953 olarak verdi. Aynı açıklamada Onat’ın, anıt mezarın tavanının kapalı olarak inşa edileceğini ve tavanın altın yaldızlarla süsleneceğini ifade etmesiyle tavan kısmı bir kez daha değiştirilmiş oldu. 35 m olan anıt mezarın yüksekliği 28 m olarak değiştirilirken, üzerindeki dört duvardan oluşan ikinci kattan vazgeçilmesi ile yüksekliği 17 m’ye indi. Şeref Holü’nün taş tonozlu kubbesi değiştirilerek betonarme bir kubbe kullanıldı. Anıtkabir inşaatına ait işlerin İhale Kanunun 135. maddesi hükümlerinden istisnası hakkındaki kanun tasarısının gerekçesinde, projedeki değişiklik sonrasında inşaatın 10 Kasım 1951’de tamamlanacağı belirtilmekteydi. Aynı kanunun 16 Mayıs 1951 tarihli Bütçe Komisyonu raporunda ise bu değişiklikle inşaatta 6 milyon lira tasarruf sağlandığı ve inşaatın Kasım 1952’de tamamlanacağı ifade edilmişti. 1 Kasım 1951’deki konuşmasında Celâl Bayar, 15 Ocak 1952’deki konuşmasında ise Kemal Zeytinoğlu; inşaatın Kasım 1952’de tamamlanacağını söyledi. İnşaat için 1944 yılında 10, 1950 yılında ise 14 milyon lira olmak üzere toplam 24 milyon lira bütçe ayrılmıştı.

İnşaatın üçüncü kısmı ihalesi ve üçüncü kısım inşaatı

İkinci kısım inşaatın devam ettiği sırada, üçüncü kısım inşaatı için açılan ihaleyi 11 Eylül 1950’de, 2.381.987 lira keşif bedeli ile Amaç Ticaret kazandı. Üçüncü kısım inşaat, Anıtkabir’e çıkan yollar, Aslanlı Yol ve tören alanının taş kaplama işleri, anıt mezar binasının üst döşemesinin taş kaplaması, merdiven basamaklarının yapılması, lahit taşının yerine konması ve tesisat işlerinin yapılmasını kapsamaktaydı. Tören alanında kullanılan kırmızı taşlar Boğazköprü’deki, siyah taşlar ise yine Kumarlı mevkiindeki taş ocağından getirildi. 1951 inşaat mevsiminin başında Anıtkabir’in yardımcı binalarını kapsayan muhafız, kabul, şeref ve müze salonlarının çatılarının kapanmasına başlanırken, Aslanlı Yol’un üzerindeki son detaylar yapıldı. 3 Ağustos 1951 tarihli yazıyla alınan izin sonrasında Almanya’dan ithal edilen 100 ton kurşun levha, anıt kabir binası ile yardımcı binaların çatılarının kaplamasında kullanıldı.

İnşaatın dördüncü kısmının ihalesi ve inşası

6 Haziran 1951’de gerçekleştirilen inşaatın dördüncü ve son kısmının ihalesine Rar Türk, Amaç Ticaret ve Muzaffer Budak katıldı. İhaleyi, 3.090.194 liralık keşif bedeli üzerinden %11,65 indirim yapan Muzaffer Budak’ın şirketi kazandı. Dördüncü kısım inşaat; Şeref Holü’nün döşemesi, tonozların alt döşemeleri, Şeref Holü çevresi taş profilleri ile saçak süslemeleri ve mermer işlerinin yapılmasını kapsamaktaydı. Şirketin 24 Temmuz 1951’de Bayındırlık Bakanlığına verdiği dilekçede yer alan anıt mezarın kolonları üzerine yapılacak lento taşlarının Eskipazar’daki traverten taş ocaklarından temininin mümkün olmamasından dolayı Kayseri’deki taş ocaklarından getirilmesi teklifinin kabul edilmesiyle, Kayseri’den getirilen bej travertenler kullanıldı. Bu taşlar ayrıca; merdiven basamakları döşemeleri, tören alanı ve Aslanlı Yol’da da tercih edildi. İnşaatta; Bilecik’ten getirilen yeşil mermer, Hatay’dan getirilen kırmızı mermer, Afyonkarahisar’dan getirilen kaplan postu mermer, Çanakkale’den getirilen krem mermer, Adana’dan getirilen siyah mermer ve Haymana ile Polatlı’dan getirilen beyaz travertenler de kullanıldı. Lahdin yapımında kullanılan mermer ise Bahçe’deki Gavur Dağları’ndan getirildi.

Heykel, kabartma ve yazıların belirlenmesi ve uygulanması

Kabartmaların, heykellerin, Anıtkabir’e yazılacak yazıların ve müze kısmında yer alacak eşyaların belirlenmesi ile ilgili kurulan ve ilk toplantısını 3 Mayıs 1950’de gerçekleştirerek daha fazla üyeye ihtiyaç olduğunu kararlaştıran komisyon, 31 Ağustos 1951’de ikinci toplantısını gerçekleştirdi. Bu toplantıda, Anıtkabir’e konulacak heykel, kabartma ve yazıların konularının Atatürk’ün Kurtuluş Savaşı’ndan ve Atatürk Devrimleri ile ilgili hayatı ve hareketleri düşünülerek seçilmesine karar verildi. Yazıların seçilmesi için Enver Ziya Karal, Afet İnan, Mükerrem Kâmil Su, Faik Reşit Unat ve Enver Behnan Şapolyo’nun oluşturduğu bir alt komisyon kurulması kararlaştırıldı. Heykel ve kabartmalar hakkında ise sanatçılara üslup yönünden komutlar verecek yetkiyi kendilerinde görmediğini belirten komisyon; bunların tespiti için ise Ahmet Hamdi Tanpınar, Ekrem Akurgal, Rudolf Belling, Hamit Kemali Söylemezoğlu, Emin Onat ve Orhan Arda’dan meydana gelen bir alt komisyon kurulmasına kararı verdi.

Belirlenen yeni üyelerin de yer aldığı ve 1 Eylül 1951’de gerçekleştirilen toplantıda; Anıtkabir’de yer alacak heykel ve kabartmaların yapının mimarisine uygun olması, istenilen konuyu olduğu gibi tekrarlayan eserler olmaması, “anıtsal ve temsili eserler” olmaları istedi. Eserlerin konuları belirlenirken, üslup yönünden de sanatçılar yönlendirildi. Allenin başında, iki kaide üzerinde “Atatürk’e saygı ve anıta gidenleri onun manevi huzuruna hazırlamak için” birer heykel grubu veya kabartma yapılması kararlaştırıldı. Bu eserlerin, “sükûn ve istiğrak havasını tamamlamaları, Atatürk’ün ölümü veya ebediliği düşüncesini, Atatürk’ün kurtardığı ve yetiştirdiği nesillerin bu ölümden duydukları derin acıları da ifade etmeleri” amaçlanmaktaydı. Allenin iki yanında, “kuvvet ve sükûnet telkin eden” oturmuş ve yatmış pozisyonda 24 aslan heykeli bulunmasına karar verildi. Anıt mezara çıkan merdivenin iki yanına, teki Sakarya Meydan Muharebesi’ni diğeri ise Başkomutanlık Meydan Muharebesi’ni temsil eden birer kabartma kompozisyonu işlenmesi, Şeref Holü’nün yan duvarlarına Atatürk Devrimleri konulu birer kabartma yapılması belirlendi. Anıt mezarın giriş kapısının bir tarafına “Gençliğe Hitabe”nin, diğer tarafına ise “Onuncu Yıl Nutku”nun yazılmasına karar verildi. Anıtkabir’de yer alan on kuleye ise Hürriyet, İstiklâl, Mehmetçik, Zafer, Müdafaa-ı Hukuk, Cumhuriyet, Barış, 23 Nisan, Misak-ı Millî ve İnkılâp isimleri verildi ve kulelere yapılacak kabartmaların ve kulelerin isimlerine göre seçilmesi kararlaştırıldı.

Anıtkabir’de yer alacak yazıların metinlerini belirlemekle görevli alt komisyon; 14, 17 ve 24 Aralık 1951 tarihlerindeki toplantılarının ardından 7 Ocak 1952’deki toplantısında kararlarını içeren bir rapor hazırladı. Komisyon, yazılacak metinlerde yalnızca Atatürk’ün sözlerinin yer almasına karar verdi. Kulelere yazılacak yazıların kule isimlerine göre seçilmesi belirlendi. Anıtkabir projesine göre lahdin arkasındaki pencerenin üzerine Atatürk’ün “Benim naçiz vücudum bir gün elbet toprak olacaktır, fakat Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır” sözünün yazılması planlanırken; komisyon bu yönde bir karar almadı.

Konusu belirlenmiş olan 19 heykel ve kabartma için, yalnızca Türk sanatçıların katılımına açık bir yarışma yapıldı. Yarışma başlamadan önce kabartmalar için hazırlanan şartnameye göre; kulelerin dışındaki kabartmaların derinliği taş yüzeyinden 3 cm, kule içinde ise 10 cm olacak ve alçıdan yapılan modeller taş tekniğine uygun olarak işlenecekti. Yarışma için oluşturulan jüride Yapı ve İmar İşleri Dairesi Başkanı Selahattin Onat, Millî Eğitim Bakanlığından edebiyat öğretmeni Ahmet Kutsi Tecer, İstanbul Teknik Üniversitesi Mimarlık Fakültesinden Paul Bonatz, Güzel Sanatlar Akademisi Heykel Bölümünden Rudolf Belling, Türk Ressamlar Birliğinden ressam Mahmut Cûda, Türkiye Yüksek Mühendisler Birliğinden mimar ve mühendis Mukbil Gökdoğan, Türk Yüksek Mimarlar Birliğinden mimar Bahaettin Rahmi Bediz ve Anıtkabir mimarları Emin Onat ile Orhan Arda yer almaktaydı. 173 eserin gönderildiği yarışma, 19 Ocak 1952’de sona erdi. 26 Ocak 1952’de açıklanan sonuçlara göre girişte bulunan kadın ve erkek grubu heykelleri ile alledeki aslan heykellerini Hüseyin Anka Özkan’ın; anıt mezara çıkan merdivenlerin sağında bulunan Sakarya Meydan Muharebesi konulu kabartmayı İlhan Koman’ın, solunda bulunan Başkomutanlık Meydan Muharebesi konulu kabartma ile İstiklâl, Mehmetçik ve Hürriyet kulelerindeki kabartmaları Zühtü Müridoğlu’nun; hitabet kürsüsü ve bayrak direğinin altındaki kabartmayı Kenan Yontunç’un; İnkılap, Barış, Müdafaa-ı Hukuk ve Misak-ı Millî kulelerindeki kabartmaları Nusret Suman’ın yapmasına karar verilirken; 23 Nisan Kulesi kabartması için birinciliğe layık eser bulunamadığından ikinci olan Hakkı Atamulu’nun eseri uygulandı. Cumhuriyet ve Zafer kuleleri için ise “konuyu başarı ile temsil eden” bir eser bulunamadığından bu kulelere kabartma yapılmasından vazgeçildi. 1 Eylül 1951’deki toplantıda lahdin bulunduğu Şeref Holü’nün yan duvarlarına yapılması belirlenen kabartmaların yapımından ise, konuyu başarı ile temsil eden eser bulunamadığı gerekçesiyle vazgeçildi.

8 Ağustos 1952’de Bakanlar Kurulu, yarışmada derece alanlara çeşitli ebatta modellerin yaptırılması işinin pazarlıkla ihale edilmesi konusunda Yapı ve İmar İşleri Eksiltme Komisyonunu yetkilendirdi. 26 Ağustos 1952’de ise heykel ve kabartmaların taşa uygulanması için, yarışmada derece almış Türk sanatçılar ile Avrupa İktisadi İşbirliği Teşkilatı üyesi ülkelerin “bu alandaki tanınmış şirketlerin” katılımına açık uluslararası ihale başlatılması kararlaştırdı. İhaleyi kazanan İtalya merkezli MARMI kazanırken, birkaç kabartmayı yapacak olan Nusret Suman da şirketin taşeronu oldu.

Heykel grupları ile aslan heykelleri için Hüseyin Özkan ile 8 Ekim 1952’de sözleşme imzalandı. 29 Haziran 1953’te jüri tarafından heykellerin 1:1 ölçekli modelleri kontrol edilerek kabul edilirken, kadın ve erkek heykel grup heykelleri 5 Eylül 1953’te yerlerine monte edildi. Müdafaa-ı Hukuk, Barış, Misak-ı Millî ve İnkılap konulu kabartmaların motifleri 1 Temmuz 1952’de hazırladı. Bu çalışmaların modelleri 21 Kasım 1952’de jüri tarafından kabul edildi. Müdafaa-ı Hukuk Kulesi’ndeki kabartma Nusret Suman; Barış, Misak-ı Millî ve İnkılap kulelerindeki kabartmalar ise MARMI tarafından uygulandı. İstiklâl, Hürriyet ve Mehmetçik kuleleri ile Başkomutanlık Meydan Muharebesi kabartmalarını yapan Zühtü Müridoğlu, kulelerin kabartmalarını 29 Mayıs 1953’e kadar teslim edilebileceğini bildirdi. Heykel ve kabartmaların kontrolünü yapan Belling, Arda ve Onat’tan oluşan kurul, 11 Temmuz 1953 tarihli raporunda, Başkomutanlık Meydan Muharebesi konulu kabartmanın ilk yarısı ile Mehmetçik Kulesi’nin kabartmasını Ankara’ya göndereceğini, muharebe konulu kabartmanın ikinci yarısının ise yaklaşık üç hafta sonra tamamlanarak gönderileceğini Bayındırlıkla Bakanlığına iletti. Sakarya Meydan Muharebesi konulu kabartma için bakanlık ile İlhan Koman arasında 6 Ekim 1952’de bir sözleşme yapıldı. Koman, kabartmanın ilk yarısını 28 Mayıs 1953’te Ankara’ya gönderirken, ikinci kısmını 15 Temmuz 1953’te tamamladı. 23 Nisan Kulesi’ndeki kabartma için bakanlık ile Hakkı Atamulu arasında 10 Aralık 1952’de bir sözleşme imzalandı. Kenan Yontunç tarafından hazırlanan bayrak kaidesindeki kabartma ile hitabet kürsüsü süslemelerin modellerini jüri, 7 Mayıs 1952’te kabul etti.

Müdafaa-ı Hukuk Kulesi’nin dışına uygulanan kabartmayı 29 Haziran 1953’te inceleyen Belling, Arda ve Onat’tan oluşan kurul, kabartmanın derinliği az bularak kabartmanın, anıtın dış mimarisinde “beklenilen etkiyi gösteremediği” ifade ederek kabartmaların yakından görünebilecek bir ölçüde yapılmasını söyledi. Bu kabartmanın ardından Hürriyet, İstiklâl, Mehmetçik, 23 Nisan ve Misak-ı Millî kulelerinin dış yüzeyine yapılacak kabartmaların kulelerin iç kısımlarına ve İtalyan uzmanlar tarafından yapılmaları kararlaştırıldı. Bununla birlikte bayrak direği kaidesindeki kabartma ile hitabet kürsüsü süslemesini Nusret Suman’ın uygulamasına karar verildi. Müdafaa-ı Hukuk Kulesi’nin haricinde yalnızca Mehmetçik Kulesi’nin dış yüzeyine kabartma uygulaması yapıldı. MARMI’nin yaptığı heykel ve kabartma uygulamaları sırasında yaşanan bazı hataların giderilmesi ve ince işlerdeki değişiklikler ise Nisan-Mayıs 1954 tarihleri arasında gerçekleştirildi.

4 Haziran 1953’te hükûmet tarafından, komisyon raporunda belirtilen yerlere belirlenen sözlerin yazımı için, Avrupa İktisadi İşbirliği Teşkilatı üyesi şirketler ile Türk sanatçıların başvurusuna açık uluslararası bir ihale açılması kararı alındı. Yapı ve İmar İşleri Başkanlığı tarafından 17 Temmuz 1953’te gerçekleştirilen ihaleyi, Emin Barın kazandı. Anıt mezarın girişindeki “Gençliğe Hitabe” ile “Onuncu Yıl Nutku” metinlerinin üzerileri, Sabri İrteş tarafından altın varak ile kaplandı. Müdafaa-ı Hukuk, Misak-ı Millî, Barış ve 23 Nisan kulelerindeki yazılar mermer panolara, diğer kulelerdekiler ise traverten duvarların üzerine oyuldu.

Mozaik, freskler ve diğer ayrıntıların belirlenmesi ve uygulanması

Anıtkabir’de kullanılacak mozaik motiflerinin belirlenmesi için herhangi bir yarışma açılmadı. Proje mimarları, mozaiklerle ilgilenmesi için Nezih Eldem’i görevlendirdiler. Anıt mezar binasında; Şeref Holü’nün giriş bölümünün tavanında, Şeref Holü’nün tavanında, lahdin bulunduğu bölümün tavanında, yan galerileri örten çapraz tonozların yüzeyinde, sekizgen mezar odasında ve kulelerin pencerelerin üst kısımlarındaki kemer aynalıklarında mozaik süslemeler kullanıldı. Şeref Holü’nün orta bölümünde yer alan mozaikler dışındaki Anıtkabir’deki mozaik süslemelerin tamamının tasarımını Eldem yaptı. Şeref Holü’nün tavanında yer alacak mozaik motiflerin seçimi için ise Türk ve İslam Eserleri Müzesi’ndeki 15. ve 16. yüzyıl Türk halı ve kilimlerinden alınmış on bir motifin birleştirilmesi ile bir kompozisyon oluşturuldu. Türkiye’de mozaik süsleme uygulamasının o dönemde yapılamaması nedeniyle Ekim 1951’de Bayındırlık Bakanlığı, Avrupa ülkelerinin büyükelçilerine gönderdiği yazı ile ülkelerindeki mozaik işlerini yapan firmaların bildirilmesi talebinde bulundu. 6 Şubat 1952’de Bakanlar Kurulu, mozaik süsleme uygulamalarının yapılmasıyla ilgili bir ihale açılmasını kararlaştırdı. Mozaik işlerinin ihalesi yapılmadan önce, 1 Mart 1952’de, Alman ve İtalyan firmalarından alınan mozaik örnekleri üzerinde yapılan incelemeler sonrasında İtalyan şirketinin mozaiklerinin kullanılmasına karar verildi. Mozaik uygulamaları için İtalya’ya gönderilen ve yaklaşık 2,5 yıl burada kalan Nezih Eldem, burada tüm mozaiklerin 1:1 ölçekli çizimini yaptı. Çizimlere göre İtalya’da üretilen ve parça parça Ankara’ya gönderilen mozaiklerin buradaki İtalyan ekip tarafından montajı 22 Temmuz 1952’de başladı ve 10 Kasım 1953’e kadar devam etti. Bu çalışmalar sonunda 1644 m2’lik alan mozaikle kaplandı.

Mozaiklerin yanı sıra, anıt mezar kısmını çevreleyen kolonlar, yardımcı binalarının önünde bulunan revaklar ve kulelerin tavanlarında fresk tekniğinde süslemeler yapıldı. Fresklerin yapımı için 84.260 lira keşif bedeliyle 27 Mart 1953’te açılan ihaleyi Tarık Levendoğlu kazandı. 11 Nisan 1953’te imzalanan sözleşmenin şartnamesinde, fresk motiflerinin idare tarafından verileceği de belirtilmekteydi. Fresk çalışmalarına 30 Nisan 1953’te başlandı. 1 Temmuz 1953’te yan binaların revak tavanları, 5 Ağustos 1953’te Şeref Holü’nün kolonları bitirilirken; tüm fresk çalışmaları 10 Kasım 1953’te tamamlandı. 11 Eylül 1954’te ise anıt mezar binasının kuru fresk işleri ve demir merdivenler işi için ihale başlatıldı.

Tören alanının zemininde, çeşitli renklerdeki travertenlerle oluşturulan kilim motifi kullanıldı. Kuleler ve Şeref Holü dış duvarlarının çatı ile birleştikleri yerlerde, yapıyı dört yerden saran bordürler yapıldı. Tören meydanını çevreleyen bina ve kulelere, yağmur suyunun boşaltılması için traverten çörtenler eklendi. Kule duvarlarında çeşitli geleneksel Türk motiflerinin yanı sıra kuş sarayı da uygulandı. Şeref Holü’nde yer alan 12 adet aplik meşale, Ankara Teknik Öğretmen Okulu atölyelerinde yaptırıldı. Esas projeye göre Şeref Holü’nde Altı Ok’u temsil eden altı meşale, Demokrat Parti döneminde on ikiye yükseltilmişti. Şeref Holü kapısı ve lahdin arkasındaki pencere ile bütün kapı ve pencere parmaklıkları yaptırıldı. Bronz kapı ve parmaklıklar için önce Almanya merkezli bir şirketle anlaşılsa da, “işlerin beklenilen şekilde ilerlemesi” gerekçesiyle bu anlaşma feshedilerek 26 Şubat 1953’te, İtalya merkezli bir şirketle sözleşme imzalandı ve tüm parmaklıkların imalatı ve teslimi için 359.900 lira ödendi. Bunların montajı ise Nisan 1954’ten sonra gerçekleştirildi.

Peyzaj ve ağaçlandırma çalışmaları

Anıtkabir inşaatı öncesinde Rasattepe, ağacın bulunmadığı çorak bir araziydi. İnşaatın temeli atılmadan önce, Ağustos 1944’te, bölgenin ağaçlandırmasını sağlamak amacıyla 80.000 liralık su tesisatı çalışmaları yapıldı. Anıtkabir ve çevresinin peyzaj planlamasına 1946’da, Sadri Aran önderliğinde başlandı. Bonatz’ın önerileri doğrultusunda şekillenen peyzaj projesine göre; Anıtkabir’in yer aldığı Rasattepe merkez kabul edilerek, eteklerinden başlanılarak tepenin çevresi ağaçlandırılarak yeşil bir kuşak oluşturulacak ve bu kuşakta birtakım üniversite ve kültür yapıları yer alacaktı. Plana göre eteklerdeki yüksek ve büyük hacimli yeşil ağaçlar, anıta yaklaşıldıkça kısalıp küçülecek ve renkleri bozlaşarak “anıtın heybetli yapısı önünde sönüp silinecek”ti. Aslanlı Yol ise iki tarafı ağaçlardan oluşan yeşil çitlerle kent peyzajından ayrılacaktı. Anıtkabir projesinde de giriş yolunun yanlarında servi ağaçlarının olması öngörülmekteydi. Uygulama sırasında Aslanlı Yol’un iki tarafına dört sıra kavak ağacı dikilse de; istenilenden fazla büyüyerek anıt mezarın görünüşünü engellediği gerekçesiyle sökülen kavakların yerine Virginia ardıçları dikildi.

İstanbul Teknik Üniversitesi öğretim üyesi profesörlerin oluşturduğu bir deprem komisyonunun 11 Aralık 1948’de oluşturduğu raporda, Rasattepe’nin yamaç ve eteklerinin ağaçlandırılarak toprağın aşınmaya karşı korunması gerektiği bildirilmekteydi. 4 Mart 1948’de gerçekleştirilen Bayındırlık Bakanı Kasım Gülek ile Sadri Aran’ın da katıldığı toplantıda; Anıtkabir’deki peyzaj çalışmalarına başlanması, projeye uygun olarak ihtiyaç duyulan ağaç ve süs bitkilerinin Çubuk Barajı fidanlığı ile Ankara dışındaki fidanlıklardan getirilmesi, Anıtkabir içinde bir fidanlık kurulması kararlaştırıldı. Peyzaj çalışmalarının başlamasından önce, Ankara Belediyesi tarafından 3.000 m3 dolgu toprağı getirilerek parkın tesviye işi tamamlandı. Mayıs 1948’de bir fidanlık kuruldu ve bölgedeki ağaçlandırma çalışmalarına başlandı. Sadri Aran’ın hazırladığı plana göre yapılan peyzaj ve ağaçlandırma çalışmaları kapsamında Kasım 1952’ye kadar 160.000 m2’lik arazi ağaçlandırıldı, 100.000 m2’lik arazinin toprak tesviyesi tamamlandı, 20.000 m2’lik fidanlık kuruldu. 10 Kasım 1953’e kadar 43.925 fidan dikildi. 1953 sonrasında da buradaki ağaçlandırma ve peyzaj çalışmalarına düzenli olarak devam edildi.

İnşaatın tamamlanması ve Atatürk’ün naaşının nakli

26 Ekim 1953’te inşaatın tamamlandığı duyuruldu. İnşaat sonunda projenin toplam maliyeti yaklaşık 20 milyon lirayı bulmuş ve proje için ayrılan 24 milyon liralık bütçeden yaklaşık 4 milyon lira tasarruf edilmişti. Atatürk’ün naaşının Anıtkabir’e taşınması için başlanan hazırlıklar kapsamında, törenden birkaç gün önce şantiye binaları yıktırıldı, Anıtkabir’e çıkan otomobil yolları tamamlandı ve Anıtkabir tören için hazırlandı. 10 Kasım 1953 sabahında Etnografya Müzesi’nden alınan Atatürk’ün naaşının yer aldığı tabut, bir tören eşliğinde Anıtkabir’e ulaştı ve Aslanlı Yol’u geçerek, anıt mezar önünde hazırlanan katafalka konuldu. Sonrasında ise naaş, anıt mezar binasındaki mezar odasına defnedildi.

Nakil sonrasındaki çalışmalar ve kamulaştırmalar

Yardımcı binalarının kalorifer, elektrik, havalandırma ve sıhhi tesisat işlerine dair ihale, 24 Şubat 1955’te Bakanlar Kurulunda onaylandı. Anıtkabir inşaatının tamamlanmamış bölümleri ve diğer masrafları karşılamak için 1955 yılında 1.500.000 liralık bütçe ayrıldı. 3 Kasım 1955’te Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına sunulan Anıtkabir’in Millî Eğitim Bakanlığına devredilmesine dair Anıt-Kabir’in her türlü hizmetlerinin Maarif Vekâletince İfasına Dair Kanun, 9 Temmuz 1956’deki meclis genel kurulunda görüşülerek kabul edildi ve 14 Temmuz 1956 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girdi.

İnşası tamamlandığında Anıtkabir’in toplam arazisi 670.000 m2’yi kapsarken, esas yapı 22.000 m2’lik alana sahipti. Atatürk’ün naaşının Anıtkabir’e taşınması sonrasında da kamulaştırma çalışmaları devam etti. 1964’te, Akdeniz Caddesi ile Mareşal Fevzi Çakmak Caddesi’nin kesiştiği yerdeki iki parsellik alan; 1982’de ise kamulaştırma ile Mebusevleri ile Mareşal Fevzi Çakmak Caddesi arasında kalan 31.800 m2’lik alan kamulaştırıldı.

Diğer defin işlemleri

27 Mayıs Darbesi sonrasında ülkede yönetimine geçen Millî Birlik Komitesi, 3 Haziran 1960’ta yayımladığı tebliğ ile 28 Nisan-27 Mayıs 1960 tarihleri arasında “özgürlük uğruna yaptıkları gösteriler” sırasında ölenlerin, “Hürriyet Şehitleri” olarak kabul edildiğini ilan ederken, olaylarda öldükleri belirlenen kişilerin, Anıtkabir içerisinde kurulacak Hürriyet Şehitliği’ne defnedilecekleri açıklandı. Turan Emeksiz, Ali İhsan Kalmaz, Nedim Özpolat, Ersan Özey ve Gültekin Sökmen’in defin işlemleri, 10 Haziran 1960’ta gerçekleşti.

20 Mayıs 1963’te gerçekleşen askerî darbe teşebbüsü esnasında çıkan çatışmalarda hükûmete bağlı taraftan ölenlerin, Millî Güvenlik Kurulunun 23 Mayıs 1963 tarihli toplantısında alınan karar doğrultusunda şehit ilan edilerek Anıtkabir’deki şehitliğe defnedilmeleri belirlendi. Millî Savunma Bakanlığının 25 Mayıs 1963 tarihli açıklamasıyla Türk Silahlı Kuvvetleri mensuplarından Cafer Atilla, Hasar Aktor, Mustafa Gültekin, Mustafa Çakar ve Mustafa Şahin’in buraya defnedildikleri duyuruldu. İlerleyen günlerde hayatını kaybeden Fehmi Erol ise 29 Mayıs 1963’te buraya defnedildi.

Dördüncü Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel’in 14 Eylül 1966’da hayatını kaybetmesi sonrasında, 15 Eylül 1966’daki Bakanlar Kurulu toplantısında Gürsel’in Anıtkabir’e defnedilmesi kararlaştırıldı. 18 Eylül 1966’da gerçekleştirilen devlet töreni sonrasında Gürsel’in naaşı, Hürriyet Şehitliği’ne defnedildi. Ancak bir süre boyunca Gürsel’in kabri inşa edilmedi. 14 Eylül 1971’de Başbakan Yardımcısı Sadi Koçaş, Bayındırlık Bakanlığı tarafından yapılan etüt çalışmalarının bitmek üzere olduğunu ve Anıtkabir’in mimari özelliğini bozmayacak bir kabrin yapılacağını ifade etti. Ankara Milletvekili Suna Tural’ın soru önergesine Başbakan Nihat Erim’in 16 Ağustos 1971’de verdiği yazılı cevapta, Cemal Gürsel ve diğer üst düzey devlet adamları için bir “Devlet Büyükleri Mezarlığı”nın oluşturulması için çalışmalar yapıldığını belirterek Gürsel’in naaşının olduğu yere yekpare taştan bir mezar yapılmasının, bu kabirle Anıtkabir çıkış merdivenleri arasındaki asfalt yolun kaldırılarak zemini taş kaplama bir platform hâline getirilmesinin ve diğer mezarların başka bir yere naklinin uygun görüldüğünü söyledi.

İsmet İnönü’nün 25 Aralık 1973’teki vefatının ardından Naim Talu önderliğindeki Bakanlar Kurulunun Pembe Köşk’te gerçekleştirdiği toplantıda, İnönü’nün naaşının Anıtkabir’e defnedilmesi kararı çıktı. İnönü’nün defnedileceği yeri belirleme amacıyla 26 Aralık 1973’te Anıtkabir’i ziyaret eden Başbakan Talu, Bakanlar Kurulu, genelkurmay başkanı, Bayındırlık Bakanlığı yetkilileri, mimarlar ve İsmet İnönü’nün oğlu Erdal İnönü ile kızı Özden Toker, defin işleminin, anıt mezarın tam karşısına denk gelen revaklı bölümün ortasına yapılmasını kararlaştırdı. Ertesi gün gerçekleştirilen Bakanlar Kurulu toplantısında bu karar resmîleştirildi ve 28 Aralık 1973’te gerçekleştirilen devlet töreni ile defin işlemi gerçekleştirildi. 10 Kasım 1981’de yürürlüğe giren 2549 sayılı Devlet Mezarlığı Hakkında Kanun ile birlikte Anıtkabir’de Atatürk’ün yanı sıra yalnızca İnönü’nün mezarının kalması yasalaştı. Anıtkabir’e 27 Mayıs 1960 ve 21 Mayıs 1963’ten sonra defnedilen on bir kişinin mezarı 24 Ağustos 1988’de açılarak naaşları Cebeci Askerî Şehitliği’ne, Gürsel’in ise mezarı 27 Ağustos 1988’de açıldı ve naaşı, 30 Ağustos 1988’de Devlet Mezarlığı’na defnedildi.

Onarım ve restorasyon çalışmalar

2524 sayılı Anıtkabir Hizmetlerinin Yürütülmesine İlişkin Kanun’un 2. maddesi maddesi uyarınca hazırlanan ve 9 Nisan 1982’de yürürlüğe giren yönetmelik gereğince, Anıtkabir’de birtakım onarım ve restorasyon çalışmalarının yapılması belirlendi. Bu çalışmaların; Kültür ve Turizm Bakanlığı Eski Eserler ve Müzeler Genel Müdürlüğü temsilcisi, Gayrimenkul Eski Eserler ve Anıtlar Yüksek Kurulu temsilcisi, Vakıflar Genel Müdürlüğünden bir uzman ya da temsilci, Orta Doğu Teknik Üniversitesi Restorasyon Kürsüsünden bir uzman, Anıtkabir Komutanlığı sanat tarihi uzmanı, Bayındırlık Bakanlığından bir temsilci, Millî Savunma Bakanlığından bir temsilci ile kurulun gerekli göreceği yerli ve yabancı uzman ve temsilcilerden oluşan bir kurul tarafından yapılması belirtilmekteydi.[116] Anıtkabir’in uygun bir projesi olmamasından ötürü 1984’te, Orta Doğu Teknik Üniversitesi ile Millî Savunma Bakanlığı arasında yapılan sözleşmeyle, Anıtkabir’in rölöve projesi hazırlanmaya başladı. Bundan sonra yapılan onarım ve restorasyon çalışmalarında da bu proje esas alınmaya başladı. Bu bağlamda yapılan ve 1990’ların ortasına kadar süren kısmi onarım ve restorasyon çalışmaları kapsamında, çevre duvarları inşa edildi. 1998’de, su aldığı tespit edilen anıt mezar binasının kolonlu kısmını çevreleyen platformun taşları kaldırılarak mekanik ve kimyasal yöntemlerle su yalıtımı yapıldı. Yine aynı çalışmalar kapsamında, bu yapıya çıkan basamaklar değiştirildi. Kaidesinde ve üzerindeki kabartmalarda hasarlara yol açan bayrak direği ve kabartmalar sökülerek, kaide güçlendirildi ve kabartmalar tekrar monte edildi. Kulelerin desen onarımları gerçekleştirildi. 1993’te başlayan ve Ocak 1997’de tamamlanan çalışmalar sonucunda İnönü’nün lahdi yenilendi.

2000’de başlatılan değerlendirmeler sonucunda, anıt mezar kısmının altında yer alan yaklaşık 3.000 m2’lik alanın müze olarak değerlendirilmesi gerektiğine karar verildi. Bu kapsamda yapılan çalışmalar sonrasında müze olarak düzenlenen bu kısım, 26 Ağustos 2002’de Atatürk ve Kurtuluş Savaşı Müzesi adıyla açıldı. 2002’de, anıt mezar çevresindeki kanal sistemi bir kez daha yenilendi.

20 Eylül 2013’te Türk Silahlı Kuvvetleri tarafından yapılan açıklamada, Orta Doğu Teknik Üniversitesi tarafından yapılan incelemeler sonucunda Anıtkabir’deki bayrak direğinin meteorolojik etkilerden ötürü zarar gördüğünün tespit edildiği ve direğin yenileceği belirtildi. 28 Ekim 2013’te gerçekleştirilen törenle bayrak direği değiştirildi.

Millî Savunma Bakanlığı Ankara İnşaat Emlak Bölge Başkanlığı sorumluluğundaki tören meydanındaki taşların yenilenmesi çalışmalarının birinci bölümü 1 Nisan-1 Ağustos 2014 tarihleri arasında gerçekleştirildi. 2 Eylül 2014’te başlayan ikinci bölüm çalışmaları ise 2015’te tamamlandı. Ağustos 2018’de, tören meydanını çevreleyen revakların kurşun çatı kaplamaları ve traverten yağmur suyu olukları, Mayıs 2019’a kadar çalışmalar kapsamında yenilendi.

Konumu ve yerleşim planı

Anıtkabir, eski adı Rasattepe olan ve günümüzde Anıttepe olarak adlandırılan 906 m rakımlı tepede yer alır. İdari olarak Ankara’nın Çankaya ilçesine bağlı Mebusevleri Mahallesi’nde, Akdeniz Caddesi numara 31’de bulunmaktadır.

Anıtkabir; Aslanlı Yol, tören alanı ve anıt mezardan oluşan Anıt Bloku ile çeşitli bitkilerden oluşan Barış Parkı olmak üzere iki ana kısma ayrılır. Anıtkabir’in yüzölçümü 750.000 m2 iken, bu alanın 120.000 m2’sini Anıt Bloku, 630.000 m2’sini Barış Parkı oluşturur. nadolu Meydanı yönündeki merdivenle erişilen giriş kısmının devamında, kuzeybatı-güneydoğu doğrultusundaki tören alanına kadar uzanan Aslanlı Yol olarak adlandırılan alle yer alır. Aslanlı Yol’un başında, dikdörtgen planlı Hürriyet ve İstiklâl kuleleri ve bu kulelerin önlerinde sırasıyla erkek ve kadın heykel grupları yer almaktadır. Her iki tarafında da gül ve ardıçların yer aldığı Aslanlı Yol’un yine yanlarında on ikişer adet aslan heykeli bulunur. Dikdörtgen planlı tören alanına üç basamakla erişilen yolun sonunda, sağ ve sol taraflarda sırasıyla Mehmetçik ve Müdafa-i Hukuk kuleleri konumlanmıştır.

Üç yanı revaklarla çevrili tören alanının her bir köşesinde dikdörtgen planlı kuleler yer almaktadır. Aslanlı Yol doğrultusunda, tören alanının girişinin tam karşısında Anıtkabir’in çıkışı bulunur. Çıkıştaki merdivenlerin ortasında Türk bayrağının dalgalandığı bir bayrak direği yer alırken, çıkışın her iki yanında 23 Nisan ile Misak-ı Millî kuleleri konumlanmaktadır. Tören alanının köşelerinde yer alan Zafer, Barış, İnkılâp ve Cumhuriyet kuleleriyle toplam kule sayısı 10’a ulaşmaktadır. Alanı çevreleyen revaklarda Anıtkabir Komutanlığı, sanat galerisi ve kitaplık, müze ve müze müdürlüğü yer almaktadır. Tören alanından anıt mezar kısmına ulaşılan merdivenin her iki yanındaki duvarda birer kabartma bulunur. Merdivenin ortasında ise hitabet kürsüsü yer almaktadır. Şeref Holü olarak adlandırılan bölümde Atatürk’ün sembolik lahdi bulunurken, bu kısmın altında Atatürk’ün naaşının yer aldığı mezar odası vardır. Anıt mezarın tam karşısında, tören alanını çevreleyen revaklarının bulunduğu kısmın ortasında ise İnönü’nün lahdi yer alır.

Mimari tarzı

Anıtkabir’in genel mimarisi, 1940-1950 yılları arasındaki İkinci Ulusal Mimarlık Akımı döneminin özelliklerini yansıtmaktadır. Bu dönemde daha çok anıtsal yönü ağır basan, simetriye önem veren, kesme taş malzemenin kullanıldığı neoklasik mimari üslupta binalar yapılmış olup; yalnızca Türkiye sınırları dahilindeki Anadolu Selçuklularının biçem özellikleri kullanılmıştır. Anıtkabir mimarlarından Onat, projelerinin tarihî kaynağının “skolastik ruhun hüküm sürdüğü” Osmanlı’daki padişah türbelerine dayanmadığını ve “yedi bin yıllık bir medeniyetin, rasyonel çizgilerine dayanan klasik bir ruhu” temel aldığını belirtirken; Türkiye ve Türk tarihinin Osmanlı ve İslam tarihinden ibaret olmadığını ifade etmektedir. Bu bağlamda genel anlamda Anıtkabir mimarisinde İslam ve Osmanlı mimari tarzları bilinçli olarak tercih edilmedi. Anadolu’nun antik köklerine atıfta bulunan Anıtkabir projesinde mimarlar, Halikarnas Mozolesi’ni örnek almıştı. Her iki yapının kompozisyonu da temelde, dikdörtgenler prizması şeklindeki ana kütlenin etrafını dıştan çevreleyen kolonlardan oluşmaktadır . Bu klasik üslup, Anıtkabir‟de tekrar edilmektedir Doğan Kuban, Anadolu’ya sahip çıkma isteği nedeniyle Halikarnas Mozolesi’nin örnek alındığını belirtmektedir.

Diğer yandan projenin iç mimarisindeki kolon ve kirişli döşeme sisteminin kemer, kubbe (daha sonra yapılan değişikliklerle kaldırıldı) ve tonozlu bir sistemle değiştirilmesi sonrasında iç mimaride Osmanlı mimarisini kaynak alan öğeler kullanıldı. Bununla birlikte Anıtkabir’in revakları, tören meydanı ve Şeref Holü’nün zemin döşemelerindeki renkli taş süslemeleri; Selçuklu ve Osmanlı mimarilerindeki süslemelerin özelliklerini taşımaktadır.

Anıtkabir’i “Türkiye’nin en çok Nazi etkisi olan yapısı” olarak tanımlayan Şevki Vanlı, totaliter bir kimlik taşıdığını belirttiği yapıyı “Roma kökenli, Nazi yorumlu” olarak değerlendirmektedir. Doğan Kuban da 1950 yılında projede yapılan değişiklikler sonucunda yapının “Hitler tarzı bir yapıya” dönüştüğünü ifade etmektedir.

Dış cephe

Anıt mezar kısmına 42 basamaklı merdivenle çıkılmakta olup; bu merdivenin ortasında, Kenan Yontunç’un eseri olan hitabet kürsüsü yer almaktadır. Beyaz mermerden yapılan kürsünün tören meydanına bakan cephesi sarmal şeklindeki oymalarla süslü olup, ortasında Atatürk’ün “Hakimiyet kayıtsız şartsız milletindir” sözü yazılıdır. Kürsüdeki süslemelerin uygulamasını Nusret Suman yapmıştır.

72x52x17 m ölçülerindeki dikdörtgen planlı anıt mezar binası; ön ve arka cepheleri 8, yan cepheleri ise 14,40 m yüksekliğindeki toplam 14 kolonatla çevrilmiştir. Dış duvarların çatıyla birleştiği yerde yapıyı dört tarafından, Türk oyma sanatından oluşan bir bordür çevreler. Betonarme kolonatın kaplandığı sarı travertenler Eskipazar’dan, bu kolonların üzerindeki lentolarda kullanılan bej travertenler ise Eskipazar’daki ocaklardan temin edilmemesinden ötürü Kayseri’deki taş ocaklarından getirilmiştir. Kolonatların bulunduğu alanın beyaz mermer zemininde, kolonlar arasındaki boşluklara denk gelecek şekilde kırmızı mermer şeritlerin çevrelediği beyaz dörtgen alanlar vardır. Ön ve arka cephelerde, ortadaki iki kolon arasındaki aralık diğerlerine göre daha geniş tutularak anıt mezarın basık kemerli beyaz mermer söveli ana giriş ve aynı eksendeki Atatürk’ün lahdi vurgulanmaktadır. Tören meydanına bakan cephesinin sol tarafındaki “Gençliğe Hitabe” ile sağ tarafındaki “Onuncu Yıl Nutku”, Emin Barın tarafından taş kabartma üzerine altın varakla yazılmıştır.

Anıt mezara çıkan merdivenlerin sağında Sakarya Meydan Muharebesi konulu, solunda ise Başkomutanlık Meydan Muharebesi konulu birer kabartma yer almaktadır. Her iki kabartmada da Eskipazar’dan getirilen sarı travertenler kullanılmıştır. İlhan Koman’ın eseri olan Sakarya Meydan Muharebesi konulu kabartmanın en sağında, muharebenin ilk dönemindeki saldırılara karşı gerçekleştirilen savunma mücadelesi sırasında evlerini terk ederek vatanlarını savunmak için yola çıkanları temsilen bir genç erkek, iki at, bir kadın ve bir erkek figürü yer almaktadır. Arkasına dönerek sol elini kaldırıp yumruğunu sıkmaktadır. Bu grubun önünde çamura batmış bir kağnı, çabalayan atlar, tekerleği döndürmeye çalışan bir erkek ve iki kadın ile ayakta bir erkek ve diz çökmüş vaziyette ona, kınından sıyrılmış bir kılıç sunan bir kadın vardır. Bu grup, muharebe başlamadan önceki dönemi temsil etmektedir. Bu grubun solunda yer alan yere oturmuş iki kadın ve bir çocuk figürü, istila altında olan ve Türk ordusunu bekleyen halkı simgelemektedir. Bu halkın üzerinden uçarak geçen ve Atatürk’e çelenk sunan bir zafer meleği figürü bulunur. Kompozisyonun en solunda ise “Vatan Ana”yı temsil eden yere oturur hâldeki kadın, muharebeyi kazanan Türk ordusunu temsil eden diz çökmüş hâldeki genç erkek ve zaferi temsil eden meşe figürü yer almaktadır.

Zühtü Müridoğlu’nun eseri olan Başkomutan Meydan Muharebesi konulu kabartmanın en solunda yer alan birer köylü kadın, erkek çocuk ve attan oluşan grup, milletçe muharebeye hazırlık dönemini simgelemektedir. Sağındaki bölümde yer alan Atatürk bir elini ileri uzatarak Türk ordusuna hedefi göstermektedir. Öndeki melek bu emri, borusu ile uzaklara ulaştırmaktadır. Bu bölümde iki de at figürü yer alır. Bundan sonraki bölümde, Atatürk’ün emri doğrultusunda taarruza geçen Türk ordusunun fedakarlıklarını ve kahramanlıklarını temsil eden, vurulup düşen bir erin elindeki bayrağı kavrayan bir erkek ile siperde ellerinde kalkan ve kılıçlı bir asker figürü yer almaktadır. Önde ise elinde Türk bayrağı ile Türk ordusunu çağıran zafer meleği bulunur.

Şeref Holü

Atatürk’ün sembolik lahdinin yer aldığı Şeref Holü olarak adlandırılan yapının birinci katına, Veneroni Prezati adlı şirket tarafından yapılan bronz kapının ardından, ortadaki daha geniş, yanlardaki daha dar açıklığa sahip iki sıra kolonattan oluşan hazırlık mekânının ardından giriş yapılır. İç kısımda, kapının sağındaki duvarda Atatürk’ün 29 Ekim 1938 tarihli Türk ordusuna son mesajı, solundaki duvarda ise İnönü’nün Atatürk’ün ölümü üzerine yayınladığı 21 Kasım 1938 tarihli Türk milletine yönelik taziye mesajı yer almaktadır. Şeref Holü’nün iç yan duvarları; Afyonkarahisar’dan getirilen kaplan postu beyaz mermer ve Bilecik’ten getirilen yeşil mermer ile, döşemesi ve tonozlar alt döşemesi ise Çanakkale’den getirilen krem, Hatay’dan getirilen kırmızı ve Adana’dan getirilen siyah mermer ile kaplıdır. Hazırlık kısmındaki sütunlu geçişin iki yanında, tavandan yere kadar uzanan ve girişi çerçeveleyen, üzerinde kilim desenlerinin yer aldığı şerit halindeki mozaiklerin tasarımı Nezih Eldem’e aittir. Giriş kısmında, eşiklerin ardından siyah mermerle çevrilen enine dikdörtgen kırmızı mermerler yerleştirilerek Şeref Holü’nün üç giriş noktası işaretlenmiştir. Diğer iki girişe göre daha geniş olan orta girişte, hazırlık bölümünün ortasında, kırmızı ve siyah mermerlerden koç boynuzu motifleri, uzunlamasına dikdörtgen şeklindeki alanın dört yönüne yerleştirilmişken; diğer iki girişteki koç boynuzu motifleri, zeminin ortasında, uzunlamasına dikdörtgen alanlarda siyah mermer üzerine kırmızı mermerle oluşturulmuştur. Zeminin yan kenarlarını, siyah mermerin belirginleştirdiği, kırmızı mermer şeritten çıkan aynı malzemedeki dişlerin meydana getirdiği bir kenar süsü sınırlamaktadır. Dikdörtgen planlı Şeref Holü’nün uzun kenarlarında, hazırlık mekânındaki kenar süsü motifinin daha geniş ve kırmızı zemin üzerine siyah dişlerle yapılan bir uygulaması bulunmaktadır. Bunun dışında, atlamalı olarak siyah ve beyaz mermerlerin oluşturduğu bir yol, Şeref Holü’nün uzun kenarlarını sınırlar. Bu sınırların dışında, giriş kısmında yer alan koç boynuzu motiflerinin hizasında, belli aralıklarla yerleştirilen beşer adet uzunlamasına dikdörtgen bölümlerde ise siyah zemin üzerine beyaz mermerle yaba motifleri yerleştirilmiştir.

Şeref Holü’nün yanlarında dikdörtgen planlı, mermer zeminli ve dokuzar adet çapraz tonozla örtülü birer galeri yer almaktadır. Bu galerilere geçiş sağlayan mermer söveli yedi açıklığın aralarında kalan kısımlarda, ortadaki dikdörtgen şeklindeki beyaz mermeri çevreleyen bej renkli mermer şerit, kısa kenarlarda koç boynuzu motiflerini oluşturmaktadır. Her iki galerinin dokuzar bölümünün zemininde aynı anlayışla ancak farklı motiflerin oluşturduğu süslemeler yer alır. Soldaki galeride, girişten itibaren birinci bölümdeki bej mermerle çevrilerek oluşturulan beyaz mermer kare alanları, dört köşesinde siyah mermer şeritler atlamalı olarak ortalarındaki enine ve uzunlamasına dikdörtgen şeklindeki çevrelemektedir. Aynı galerinin ikinci bölümünde, merkezdeki enine dikdörtgen alanı çevreleyen siyah mermer şeritler uzun kenarlara doğru köşeli biçimde kıvrılarak koç boynuzu motifleri oluşturmaktadır. Üçüncü bölümde siyah şeritlerin dar ve geniş kullanımlarıyla meydana getirilen koç boynuzu motiflerinden bir kompozisyon yer almaktadır. Dördüncü bölümde siyah mermer şeritlerden dikdörtgenin kısa kenarlarına soyutlanmış, parçalanarak yerleştirilmiş koç boynuzuna benzeyen motifler vardır. Beşinci bölümünde siyah ve beyaz mermerler ile dama taşına benzer bir kompozisyon oluşturulmuştur. Altıncı bölümde dikdörtgenin uzun kenarlarının ortasındaki uzunlamasına dikdörtgen alanların etrafındaki siyah şeritler, kısa kenarlarda kıvrılarak koç boynuzu motiflerini meydana getirmektedir. Yedinci bölümündeki dikdörtgen alanın kısa kenarlarına yerleştirilen siyah mermer şeritlerin yaba motiflerini oluşturduğu bir kompozisyon yer almaktadır. Sekizinci bölümde ortada uzunlamasına dikdörtgen alanı sınırlayan siyah şeritler, kısa ve uzun kenarları devam ettirerek kenarların üstünde dört yönde bir çift koç boynuzu oluştururken; dörtgenin köşelerine “L” şeklinde siyah mermerler yerleştirilmiştir. Son bölüm olan dokuzuncu bölümde ise, ortadaki dikdörtgenden çıkan şeritler dört yönde farklı olarak dikdörtgen alanlar meydana getirecek şekilde kapanmaktadır.

Şeref Holü’nün sağındaki galerisinin giriş tarafından birinci bölümünün zemininde, ortadaki dikdörtgeni çevreleyen siyah şeritlerin iki çift koç boynuzu oluşturduğu bir kompozisyon yer almaktadır. İkinci bölümünün zemininde, uzun kenarlara yerleştirilen ve siyah mermerden bir şeridin meydana getirdiği, birbirine sırtları dönük iki koç boynuzu, kendilerine dik olan ortadaki şeritle birbirine bağlanmaktadır. Üçüncü bölümünün zemininde, ortadaki kareyi altta ve üstte takip eden siyah mermer şeritler, uzun kenarlarda koç boynuzu oluşturmaktadırlar. Dördüncü bölümünde, ortasında kare şeklinde beyaz mermer olan enine dikdörtgenin köşelerinden çıkan şeritler, koç boynuzu motiflerini meydana getirmektedir. Beşinci bölümünde, kare alanın her köşesine siyah mermerle yaba motifleri işlenmiştir. Altıncı bölümündeki kare alanın kenarlarındaki siyah mermer şeritler, simetrik olarak birer koç boynuzu oluşturmaktadır. Yedinci bölümündeki siyah mermer şeritler, yaba motifleri ile bir kompozisyon yaratırlar. Sekizinci bölümünde karenin altındaki ve üstündeki koç boynuzları, siyah mermer şeritlerle birleşerek farklı bir düzenleme elde edilmiştir. Dokuzuncu ve son bölümünde ise kare alanın altına ve üstündeki yatay siyah mermer şeritler, koç boynuzu motifleri meydana getirmektedir.

Şeref Holü’nde dördü kapılı on sekiz tanesi sabit toplam yirmi iki pencerenin yanı sıra; girişin tam karşısında, Ankara Kalesi’ne bakan ve lahdin tam arkasında, diğer pencerelerden daha büyük bir pencere yer almaktadır. Bu pencerenin bronz parmaklıklarının imalatı da Veneroni Prezati tarafından gerçekleştirilmiştir. Nezih Eldem tarafından tasarlanan parmaklıklar, dört adet ay şeklindeki parçanın karşılıklı bir araya gelip, birbirlerine kelepçe ve kamalarla kenetlenerek yonca yaprağı motifi oluşturmakta, bu motif de yanındaki yaprak motifine kenetlenmektedir. Lahit, büyük pencerenin yer aldığı, duvarları ve zemini Afyonkarahisar’dan getirilen beyaz mermerle kaplı nişin içinde, zeminden yüksekte konumlanmıştır. Lahdin yapımında, Bahçe’deki Gavur Dağları’ndan getirilen kırkar tonluk iki adet yekpare kırmızı mermer kullanılmıştır.

Şeref Holü’nün 27 kirişten oluşan tavanı, galerileri örten çapraz tonozların yüzeyi ve galerilerin tavanları mozaikler ile süslenmiştir. Şeref Holü’nün yan duvarlarında, her birinde altışar adet olmak toplam 12 adet bronz meşale kullanılmıştır. Yapının üstü ise düz kurşun çatıyla örtülüdür.

Mezar odası

Yapının zemin katındaki üzeri çapraz tonozlarla örtülü koridorlara, beşik tonoz tavana sahip eyvan şeklindeki mekânlar açılmaktadır. Sembolik lahdin tam altına denk gelen konumdaki Atatürk’ün naaşı bu kattaki sekizgen mezar odasında, doğrudan doğruya toprağa kazılmış bir mezarda bulunmaktadır. Odanın tavanı sekizgen ışıklıkla kesilmiş piramit şeklindeki bir külâhla örtülüdür. Odanın tam ortasında yer alan ve kıbleye bakan lahit, sekizgen bir alanla sınırlandırılmıştır. Mermer sandukanın çevresinde; Türkiye’nin tüm illerinden, Kıbrıs’tan ve Azerbaycan’dan alınan toprakların olduğu pirinç vazolar yer almaktadır. Zemin ve duvarları mermerle kaplı olan odada mozaik süslemeler yer alır. Ortadaki sekizgen ışıklıktaki sekiz kaynaktan altın renginde ışık yayılır.

Aslanlı Yol

26 basamaklı merdivenin ardından ulaşılan Anıtkabir’in girişinden, tören meydanına kadar kuzeybatı-güneydoğu doğrultusunda uzanan 262 m uzunluğundaki alle, her iki yanındaki aslan heykellerinden dolayı Aslanlı Yol olarak adlandırılmaktadır. Yolun iki yanında, “kuvvet ve sükûnet telkin edecek” bir biçimde, yatmış pozisyonda, mermerden yapılan 24 adet oturmuş aslan heykeli bulunur ve bu sayı, 24 Oğuz boyunu temsil etmektedir. Heykeller, “Türk milletinin birlik ve beraberliğini temsil etme” amacıyla çifter çifter sıralanmıştır. Heykellerin tasarımcısı Hüseyin Anka Özkan, bu heykelleri yaparken İstanbul Arkeoloji Müzesi’nde yer alan Hitit dönemine ait Maraş Aslanı adı verilen heykelden esinlenmiştir. Yolun iki yanına ilk başlarda dörder sıra kavak dikilmişse de, bu ağaçların istenilenden fazla uzamalarından ötürü yerlerine Virginia ardıçları dikilmiştir.[101] Aynı zamanda yolun kenarlarında güller de yer alır. Yolun döşemesinde, Kayseri’den getirilen bej travertenler kullanılmıştır. Aslanlı Yol’un başında Hürriyet ve İstiklâl kuleleri ve bu kulelerin önlerinde sırasıyla erkek ve kadın heykel grupları bulunmaktadır. Yol, sonundaki üç basamaklı merdivenle tören meydanına bağlanmaktadır.

Erkek ve kadın heykel grupları

Hürriyet Kulesi’nin önünde, Hüseyin Anka Özkan tarafından yapılan ve üç erkekten oluşan bir heykel grubu yer almaktadır. Bu heykeller, “Türk erkeklerinin Atatürk’ün ölümünden duydukları derin acıyı” ifade etmektedir. Bir kaide üzerine yerleştirilmiş olan heykellerden sağdaki miğferli, kaputlu ve rütbesiz olanı Türk askerini, onun yanındaki kitap tutanı Türk gençlerini ve aydınlarını, gerisindeki yün başlıklı, keçe yamçılı ve sol elinde tuttuğu bir sopası olanı ise Türk halkını temsil etmektedir.

İstiklâl Kulesi’nin önünde, yine Özkan tarafından yapılan ve üç kadından oluşan bir heykel grubu bulunmaktadır. Bu heykeller, “Türk kadınlarının Atatürk’ün ölümünden duydukları derin acıyı” ifade etmektedir. Bir kaide üzerine oturtulmuş millî kıyafetler içindeki heykellerden kenarlardaki ikisi, yere kadar uzanan ve Türkiye’nin bereketini temsil eden, başak demetlerinden meydana gelen birer çelenk tutmaktadırlar. Sağdaki heykel, ileri uzattığı elindeki kapla Atatürk’e tanrıdan rahmet dilemekte, ortadaki heykeldeki kadın ise ağladığı yüzünü bir eliyle kapatmaktadır.

Kuleler

Tamamı dikdörtgen planlı olan Anıtkabir’deki on kulenin üzerileri, iç kısmı aynalı tonoz, dış kısmı ise tepelerinde mızrak ucu içiminde bronz birer alem olan piramit şeklindeki çatı ile örtülmüştür. Kulelerin iç ve dış yüzeyleri, Eskipazar’dan getirilen sarı travertenlerle kaplanmıştır. Kapıları ve pencelerinin üzerilerinde, eski Türk geometrik süsleri ile bezenmiş, farklı desenlere sahip renkli mozaikler bulunmaktadır. Dış kısımlarında, yapıları dört tarafından saran Türk oyma işlerinden meydana gelen bordürler yer almaktadır.

İstiklâl Kulesi

Aslanlı Yol’un girişinde, sağda bulunan İstiklâl Kulesi’nin kırmızı taş zemininde sarı renkli taş şeritler, alanı dikdörtgenlere bölmektedir. Kulen girişinin solunda kalan duvarın iç kısmında bulunan ve Zühtü Müridoğlu’nun eseri olan kabartmada, ayakta duran ve iki eliyle kılıç tutan bir erkek ile yanında bir kaya üzerine konmuş bir kartal yer almaktadır. Kartal, gücün ve bağımsızlığın; erkek figürü ise Türk milletinin gücü ve kudreti olan orduyu temsil etmektedir. Kulenin iç kısmındaki travertenlerin derz aralarında zemine paralel hâlde ve pencere çerçevelerinin kenarlarında turkuaz renkte çiniler yer almaktadır. Duvarlarında ise yazı bordürü olarak Atatürk’ün bağımsızlıkla ilgili şu sözleri yer almaktadır: 

  • “Ulusumuz en korkunç yok oluşla son buluyor gibi görünmüşken, tutsak edilmesine karşı evladını ayaklanmaya davet eden atalarının sesi, kalplerimiz içinde yükseldi ve bizi son Kurtuluş Savaşı’na çağırdı.” (1921)
  • “Hayat demek savaşma, çarpışma demektir. Hayatta başarı kesinlikle savaşta başarı kazanmakla mümkündür.” (1927)
  • “Biz hayat ve bağımsızlık isteyen ulusuz ve yalnız ve ancak bunun için hayatımızı hiçe sayarız.” (1921)
  • “İnsaf ve merhamet dilenmek gibi bir prensip yoktur. Türk ulusu, Türkiye’nin gelecekteki çocukları, bunu bir an hatırdan çıkarmamalıdırlar.” (1927)
  • “Bu ulus bağımsızlıktan yoksun olarak yaşamamıştır, yaşayamaz ve yaşamayacaktır, ya istiklal ya ölüm!” (1919)

Hürriyet Kulesi

Aslanlı Yol’un sol başında bulunan Hürriyet Kulesi’nin kırmızı taş zemininde sarı renkli taş şeritler, alanı dikdörtgenlere bölmektedir. Kule girişinin sağında kalan duvarın iç kısmında bulunan ve Zühtü Müridoğlu’nun eseri olan kabartmada; elinde kâğıt tutan melek ile yanında şaha kalkmış bir at figürü yer almaktadır. Ayakta duran bir kız olarak tasvir edilen melek, sağ elinde tuttuğu “Hürriyet Beyannamesi”ni temsil eden kâğıtla birlikte bağımsızlığın kutsallığını sembolize etmektedir. At da özgürlük ve bağımsızlığın bir sembolüdür. Kulenin içinde, Anıtkabir’in inşaat çalışmalarını gösteren fotoğrafların yer aldığı sergi ile inşaatta kullanılan taş örnekleri bulunmaktadır. Duvarlarında ise Atatürk’ün özgürlük ile ilgili şu sözleri yazılıdır:

  • “Esas, Türk ulusunun saygın ve onurlu bir ulus olarak yaşamasıdır. Bu esas ancak tam bağımsızlığa sahip olmakla sağlanabilir. Ne kadar zengin ve bolluk içinde olursa olsun bağımsızlıktan yoksun bir ulus, uygar insanlık karşısında uşak olmak durumundan yüksek bir işleme hak kazanamaz.” (1927)
  • “Bence, bir ulusta şerefin, onurun, namusun ve insanlığın sürekli olarak bulunabilmesi kesinlikle o ulusun özgürlük ve bağımsızlığına sahip olabilmesiyle mümkündür.” (1921)
  • “Özgürlüğün de, eşitliğin de, adaletin de dayandığı ulusal egemenliktir.” (1923)
  • “Bütün tarihsel yaşantımızda özgürlük ve bağımsızlığa sembol olmuş bir ulusuz.” (1927)

Mehmetçik Kulesi

Aslanlı Yol’un tören meydanına ulaştığı bölümün sağında yer alan Mehmetçik Kulesi’nin kırmızı taş zemininde, köşelerden çıkan siyah köşegen şeritler, merkezde iki çapraz meydana getirmektedir. Kulenin dış yüzeyinde yer alan ve Zühtü Müridoğlu’nun eseri olan kabartmada; cepheye gitmekte olan Türk askerinin (Mehmetçik) evinden ayrılışı anlatılmaktadır. Kompozisyonda, elini asker oğlunun omuzuna atmış onu vatan için savaşa gönderen anne tasvir edilmiştir. Kulenin iç kısmındaki travertenlerin derz aralarında zemine paralel hâlde ve pencere çerçevelerinin kenarlarında turkuaz renkte çiniler yer almaktadır. Kulenin duvarlarında, Atatürk’ün Türk askeri ve kadınları hakkındaki şu sözleri yer almaktadır: 

  • “Kahraman Türk eri Anadolu savaşlarının anlamını kavramış, yeni bir ülke ile savaşmıştır.” (1921)
  • “Dünyanın hiçbir yerinde, hiçbir ulusunda Anadolu köylü kadının üstünde kadın çalışmasından söz etmek imkânı yoktur.” (1923)
  • “Bu ulusun çocuklarının özverileri, kahramanlıkları için ölçü birimi bulunamaz.”

Müdafaa-i Hukuk Kulesi

Aslanlı Yol’un tören meydanına ulaştığı bölümün solunda yer alan Müdafaa-i Hukuk Kulesi’nin kırmızı taş zemininde köşelerden çıkan siyah köşegen şeritler, merkezde iki çapraz meydana getirmektedir. Kule duvarının dış yüzeyinde yer alan ve Nusret Suman’ın eseri olan kabartmada, Kurtuluş Savaşı’nda millî hakların savunulması anlatılmaktadır. Kabartmada, bir elinde ucu yere dayanan kılıç tutarken diğer elini ileri uzatarak sınırları geçmeye çalışan düşmana “Dur!” diyen çıplak bir erkek figür tasvir edilmektedir. İleri uzatılan elin altında bulunan ağaç Türkiye’yi, onu koruyan erkek figürü ise kurtuluş amacıyla birleşmiş olan milleti temsil etmektedir. Kulenin duvarlarında, Atatürk’ün müdafaa-i hukuk ile ilgili şu sözleri yer almaktadır: 

  • “Ulusal gücü etken ve ulusal iradeyi egemen kılmak esastır.” (1919)
  • “Ulus bundan sonra hayatına, bağımsızlığına ve bütün varlığına şahsen kendisi sahip çıkacaktır.” (1923)
  • “Tarih; bir ulusun kanını, hakkını, varlığını hiçbir zaman inkâr edemez.” (1919)
  • “Türk ulusunun kalbinden, vicdanından doğan ve onu esinlendiren en esaslı, en belirgin istek ve iman belli olmuştu: Kurtuluş.” (1927)

Zafer Kulesi

Tören meydanının, Aslanlı Yol tarafındaki sağ köşesinde yer alan Zafer Kulesi’nin kırmızı zemininin ortasında, siyah şeritlerle çevrelenmiş dikdörtgen alanda, şeritler köşegen yaparak merkezde kesişmektedir. Dikdörtgenin meydana getirdiği her üçgen alana, siyah renkli birer üçgen yerleştirilmiştir. Dikdörtgenin her kenarında, sırtı dönük “M” harfi biçiminde bir motif yer almaktadır. Kulenin iç kısmındaki travertenlerin derz aralarında zemine paralel hâlde ve pencere çerçevelerinin kenarlarında turkuaz renkte çiniler yer almaktadır. Kule içinde, Atatürk’ün naaşını 19 Kasım 1938’de Dolmabahçe Sarayı’ndan alarak Sarayburnu’ndaki donanmaya teslim eden top ve arabası sergilenmektedir. Duvarlarında ise Atatürk’ün kazandığı bazı askerî zaferlerle ilgili şu sözleri yer almaktadır: 

  • “Zaferlerin payidar neticeler vermesi ancak irfan ordusu ile kaimdir.” (1923)
  • “Bu vatan evlât ve ahfadımız için cennet yapılmaya layık, elyak bir vatandır.” (1923)
  • “Hattı müdafaa yoktur, sathı müdafaa vardır. O satıh bütün vatandır. Vatanın her karış toprağı, vatandaşın kanıyla ıslanmadıkça terk olunamaz.” (1921)

Barış Kulesi

Tören meydanının uzak köşesinde, Zafer Kulesi’nin karşısında yer alan Barış Kulesi’nin kırmızı zemininin ortasında, siyah şeritlerle çevrelenmiş dikdörtgen alanda, şeritler köşegen yaparak merkezde kesişmektedir. Dikdörtgenin meydana getirdiği her üçgen alana, siyah renkli birer üçgen yerleştirilmiştir. Dikdörtgenin her kenarında, sırtı dönük “M” harfi biçiminde bir motif yer almaktadır. İç duvarında Atatürk’ün “Yurtta barış, dünyada barış” ilkesini anlatan ve Nusret Suman’ın eseri olan kabartmada, tarımla uğraşan köylüler, tarlalar ve ağaçlar ile yanlarında kılıcını uzatan bir asker figür tasvir edilmektedir. Türk ordusunu temsil eden asker, vatandaşları korumaktadır. Kulenin içinde, Atatürk’ün 1935-1938 yılları arasında kullandığı Lincoln marka, tören ve makam otomobilleri sergilenmektedir. Duvarlarında ise Atatürk’ün barış ile ilgili şu sözleri yer almaktadır: 

  • “Dünya vatandaşları haset, açgözlülük ve kinden uzaklaşacak şekilde terbiye edilmelidir.” (1935)
  • “Yurtta sulh, cihanda sulh!”
  • “Hayatı millet tehlikeye maruz kalmadıkça, harb bir cinayettir.” (1923)

23 Nisan Kulesi 

Tören meydanının dışarı açılan merdivenlerinin sağında yer alan 23 Nisan Kulesi’nin kırmızı taş zemininde köşelerden çıkan siyah köşegen şeritler, merkezde iki çapraz meydana getirmektedir. İç duvarında yer alan, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 23 Nisan 1920’deki açılışını temsil eden ve Hakkı Atamulu’nun eseri olan kabartmada, ayakta duran ve bir elinde anahtar, diğerinde ise kâğıt tutan bir kadın yer almaktadır. Kağıdın üzerinde 23 Nisan 1920 yazılıyken, anahtar ise meclisin açılışını sembolize etmektedir. Kule içinde Atatürk’ün 1936-1938 yılları arasında kullandığı Cadillac marka özel otomobili sergilenmektedir. Duvarlarında ise meclisin açılışıyla ilgili Atatürk’ün şu sözleri yer almaktadır: 

  • “Bir tek karar vardı: O da, hakimiyeti milliyeye müstenit, bilâkayduşart müstakil yeni bir Türk Devleti tesis etmek.” (1919)
  • “Türkiye Devleti’nin yegâne ve hakiki mümessili yalnız ve ancak Türkiye Büyük Millet Meclisi’dir.” (1922)
  • “Bizim noktai nazarlarımız, kuvvetin, kudretin, hâkimiyetin, idarenin, doğrudan doğruya halka verilmesidir. Halkın elinde bulundurulmasıdır.” (1920)
Misak-ı Millî Kulesi’nin giriş kısmı

Tören meydanının dışarı açılan merdivenlerinin solunda yer alan Misak-ı Millî Kulesi’nin kırmızı taş zemininde köşelerden çıkan siyah köşegen şeritler, merkezde iki çapraz meydana getirmektedir.  Kule duvarının dış yüzeyinde yer alan ve Nusret Suman’ın eseri olan kabartmada, bir kılıç kabzası üzerinde üst üste konulan dört elden tasvir edilmektedir. Bu kompozisyon ile vatanın kurtarılması amacıyla yemin eden millet sembolize edilmektedir. Kulenin duvarlarında ise Atatürk’ün Mîsâk-ı Millî ile ilgili şu sözleri yazılıdır: 

  • “Düsturu halâsımız olan misakı millîyi safhai tarihe yazan milletin demir elidir.” (1923)
  • “Millî hudutlarımız dahilinde hür ve müstakil yaşamak istiyoruz.” (1921)
  • “Millî benliği bulmayan milletler başka milletlerin şikârıdır.” (1923)

İnkılâp Kulesi 

Anıt mezarın sağında yer alan İnkılâp Kulesi’nin kırmızı zemininin ortasındaki dikdörtgen alan kısa kenarlarda siyah, uzun kenarlarda ise kırmızı taşla çevrelenmiş; mekânın kenarları siyah taş şeridin meydana getirdiği tarak motifi ile sınırlanmıştır. Kulenin iç duvarında yer alan ve Nusret Suman’ın eseri olan kabartmada, birer el tarafından tutulan iki meşale tasvir edilmektedir. Zayıf ve güçsüz bir elin tuttuğu, sönmek üzere olan meşale ile çökmekte olan Osmanlı İmparatorluğu; güçlü bir elin göklere doğru kaldırdığı ışıklar saçan diğer meşale ile ise yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti ve Atatürk’ün Türk milletini çağdaş uygarlık düzeyine ulaştırmak için yaptığı devrimler simgelenmektedir. Kulenin duvarlarında, Atatürk’ün inkılâplarla ilgili şu sözleri yazılıdır: 

  • “Bir heyeti içtimaiye aynı gayeye bütün kadınları ve erkekleriyle beraber yürümezse terakki, temeddün etmesine imkânı fenni ve ihtimali ilmi yoktur.” (1923)
  • “Biz ilhamlarımızı gökten ve gaipten değil doğrudan doğruya hayattan almış bulunuyoruz.” (1937)

Cumhuriyet Kulesi 

Anıt mezarın solunda yer alan Cumhuriyet Kulesi’nin kırmızı taş zemininin ortadaki dikdörtgen siyah bölümü, siyah renkli şeritler bir kilim motifi oluşturacak şekilde sarmaktadır. Kulenin duvarlarında Atatürk’ün cumhuriyet ile ilgili şu sözü bulunmaktadır: 

  • “En büyük kuvvetimiz, en şayanı emniyet mesnedimiz, hakimiyeti milliyetimizi idrak etmiş ve onu bilfiil halkın eline vermiş ve halkın elinde tutabileceğimizi fiilen ispat eylemiş olduğumuzdur.” (1927)

Tören meydanı

Aslanlı Yol’un sonunda yer alan 15.000 kişi kapasiteli tören meydanı, 129×84,25 m ölçülerinde dikdörtgen bir alandır. Meydanın zemini 373 dikdörtgene bölünmüş olup; her bölüm küp şeklindeki siyah, sarı, kırmızı ve beyaz renkli travertenlerle kilim motifleriyle döşenmiştir. Meydanın ortasında, siyah travertenlerle sınırlanan bölümde bir kompozisyon yer almaktadır. Bu kısımda, kırmızı ve siyah travertenlerin oluşturduğu eşkenar dörtgen şeklindeki motifi, siyah taşlarla yaba motiflerinin kırmızı taşlarla çevrelenerek geniş kenar süslemesinin uzun kenarlarına dizilmektedir. Kısa kenarlarında yarım eşkenar dörtgenlere sahip aynı kenar süslemesinin zeminini, “çapraz” motifleri tek veya ikişerli olarak doldurmaktadır. Alanda yer alan siyah travertenlerle çevrelenmiş daha küçük boyuttaki dikdörtgen bölümlerin tamamının göbek kısmında tam, kenarların ortasında ise yarım eşkenar dörtgen şeklinde birer motif yer almaktadır. Ortadaki siyah taşları çevreleyen kırmızı taşlardan oluşan tam eşkenar dörtgenden çıkan kırmızı şeritler köşegenler oluşturmaktadır.

Alana, dört tarafında yer alan, aşağı doğru üç basamaklı merdivenle erişilmektedir. Tören alanının üç tarafı revaklarla sarılı olup, bu revaklar Eskipazar’dan getirilen sarı travertenlerle kaplanmıştır. Bu revakların zeminlerinde sarı travertenlerle çevrelenmiş siyah travertenlerin oluşturduğu dörtgen bölümler ise atlamalı olarak yer almaktadır. Tören meydanının uzun kenarlarındaki revaklarda bu dörtgenlerin her biri, revaka açılan pencere veya kapı hizasında, çift kolonatlı kısmında ise her bir kolon çiftinin arasındaki zeminde bulunmaktadır. Revakların tonoz örtülü galerilere sahip zemin katında dikdörtgen biçimli pencereler yer almaktadır. Bu kısımların tavanlarına ise fresk tekniğinde, Türk kilim motifleri işlenmiştir.

Tören meydanının Çankaya yönündeki girişinde yer alan 28 basamaklı merdivenlerinin ortasında; tepesinde Türk bayrağının dalgalandığı, yüksekliği 29,53 m, taban çapı 440 mm, tepe çapı 115 mm olan çelik bir bayrak direği yer almaktadır. Bayrak direğinin kaidesinde yer alan kabartmayı Kenan Yontunç tasarlarken, kabartmanın kaideye uygulamasını Nusret Suman gerçekleştirmiştir. Alegorik şekillerden meydana gelen kabartmada; meşale ile medeniyet, kılıç ile taarruz, miğfer ile savunma, meşe dalı ile zafer, zeytin dalı ile ise barış

İsmet İnönü’nün lahdi

Barış ve Zafer kuleleri arasındaki 25 açıklı kolonatın olduğu kısımda, 13. ve 14. kolonlar arasında İsmet İnönü’nün sembolik lahdi bulunmaktadır. Bu lahdin altında ise mezar odası yer almaktadır. Tören meydanı seviyesindeki beyaz traverten kaplı kaide üzerinde yer alan lahit, Topçam’daki ocaklardan çıkarılan pembe renkli siyenit ile kaplanmıştır. Lahdin önünde yine aynı malzemeden yapılan sembolik bir çelenk yer alır. Lahdin sol yüzünde İnönü’nin komutanlığında kazanılan İkinci İnönü Muharebesi sonrasında Ankara’ya çektiği telgraftan alıntıya şu şekilde yer verilmiştir:

Metristepe’den, 1 Nisan 1921
Saat 6.30’da Metristepe’den Gördüğüm vaziyet: Bozüyük yanıyor düşman binlerce ölüleriyle doldurduğu savaş meydanını silahlarımıza terk etmiştir.
Garp Cephesi Komutanı İsmet

Lahdin sağ tarafında ise Atatürk’ün bu telgrafa cevaben gönderdiği telgraftan şu alıntı yer almaktadır:

Ankara, 1 Nisan 1921
Garp Cephesi Kumandanı ve Erkan-ı Harbiye-i Umumiye Reisi İsmet Paşa’ya
Siz orada yalnız düşmanı değil milletin makûs talihini de yendiniz
Büyük Millet Meclisi Reisi Mustafa Kemal

Lahdin altında bulunan mezar odası ve sergi salonuna, batı kolonlarının dış duvarından açılan kapıdan girilmektedir. Kısa koridorun solunda, birinci kata çıkan merdivenler ile, duvar ve tavanları fibre betondan meydana gelen dikdörtgen biçimli kabul salonuna ulaşılmaktadır. Tavanda, duvarlara doğru eğimli masif meşe kafes yer alır. Zemini granitle kaplı olan bölümde, meşe iskeletli deri koltuklar ve İnönü ailesinin ziyaretleri sırasında yazdıkları özel defterin konulduğu masif meşeden kürsü bulunmaktadır. Kabul salonunun solunda sergi salonu, sağında ise mezar odası yer almaktadır. İnönü’nün fotoğrafları ve birtakım şahsi eşyalarının sergilendiği vitrinler ile İnönü’nün hayatını ve yaptıklarını konu alan bir belgeselin yayımlandığı sinevizyon bölümünün yer aldığı sergi salonunun tasarımı kabul salonuna benzerdir. Önce ahşap ardından ise bronz bir kapıyla girilen kare planlı mezar odası, kesik piramit şeklindeki bir tavanla örtülüdür. Odanın batı duvarında kırmızı, mavi, beyaz ve sarı renkli camlardan geometrik desenli vitral pencere ve kıble yönünde bir mihrap yer almaktadır. Mihrabın kavsanası ve tavanı altın renkli mozaikle kaplıdır. Beyaz granitle kaplı zemin üzerinde, yine beyaz granitle kaplanmış ve kıbleye bakan, İnönü’nün naaşının yer aldığı bir sanduka bulunmaktadır. Odanın güney duvarında ve girişin iki yanında dikdörtgen nişler içinde, İsmet İnönü’nün şu sözleri altın yaldızla yazılmıştır:

Cumhuriyetin, bütün vatandaşları eşit tutan bütün vatandaşlara aynı hakkı veren esas prensibinden vazgeçmek bizim için imkan haricindedir.
İsmet İnönü

Aziz Türk Gençleri!
Bütün çalışmalarımızda ileri insan, ileri millet ve yüksek insan cemiyeti hedef olarak gözlerinizin önünde durmalıdır. Kudretli vatansever bir nesil olarak Türk Milletini omuzlarınız da taşıyacaksınız.
19.05.1944 İsmet İnönü

Atatürk ve Kurtuluş Savaşı Müzesi

Misak-ı Millî Kulesi’nin giriş kapısından girilerek, revakların içinden İnkılâp Kulesi’ne ulaşan, Şeref Holü’nün altından devam ederek Cumhuriyet Kulesi’ne ve oradan da yine revakların içinden Müdafaa-i Hukuk Kulesi’ne varılan kısım, Atatürk ve Kurtuluş Savaşı Müzesi olarak hizmet vermektedir. Misak-ı Millî ile İnkılâp kuleleri arasındaki birinci bölümde, Atatürk’e ait eşyalar ile Atatürk’ün balmumu heykeli sergilenmektedir. Müzenin ikinci bölümünde; Çanakkale Savaşı, Sakarya Meydan Muharebesi ve Büyük Taarruz ile Başkomutanlık Meydan Muharebesi’ni konu alan üç panorama yağlı boya tablonun yanı sıra Atatürk ve Kurtuluş Savaşı’na katılan komutanlardan bazılarının portreleri ile savaşın çeşitli anlarının resmedildiği yağlı boya tablolar yer almaktadır.  İkinci bölümü çevreleyen koridordaki 18 galeride yer alan tematik sergi alanlarından meydana gelen müzenin üçüncü bölümünde; Atatürk dönemine ilişkin olayların kabartmalar, maketler, büstler ve fotoğraflarla anlatıldığı galeriler yer almaktadır. Cumhuriyet Kulesi ile Müdafaa-i Hukuk Kulesi arasında yer alan müzenin dördüncü ve son bölümünde ise Atatürk’ün çalışma masasında tasvir edildiği bir balmumu heykeli ve Atatürk’ün köpeği Foks’un doldurulmuş bedeninin yanı sıra, Atatürk’e ait kitaplardan oluşan Atatürk’ün özel kitaplığı yer almaktadır.

Barış Parkı

Anıtkabir’in yer aldığı tepenin 630.000 m2’lik kısmını oluşturan ve Atatürk’ün “yurtta sulh, cihanda sulh” özdeyişinden ilham alınarak çeşitli ülkelerin yanı sıra Türkiye’nin bazı bölgelerinden getirilen bitkilerin yer aldığı alandır. Doğu Parkı ve Batı Parkı olmak üzere iki bölümden oluşan parka; Afganistan, Amerika Birleşik Devletleri, Almanya, Avusturya, Belçika, Birleşik Krallık, Çin, Danimarka, Finlandiya, Fransa, Hindistan, Irak, İspanya, İsrail, İsveç, İtalya, Japonya, Kanada, Kıbrıs, Mısır, Norveç, Portekiz, Tayvan, Yugoslavya ve Yunanistan olmak üzere 25 ülkeden çeşitli tohum veya fidanlar gönderildi. Günümüzde Barış Parkı’nda 104 türden yaklaşık 50.000 adet bitki bulunmaktadır.

Hizmetlerin yürütülmesi, törenler, ziyaretler ve diğer etkinlikler

Anıtkabir’in yönetimi ve bünyesindeki hizmetlerin yürütülmesi, 14 Temmuz 1956’da yürürlüğe giren 6780 sayılı Anıt-Kabir’in Her Türlü Hizmetlerinin Maarif Vekâletince İfasına Dair Kanun ile birlikte Millî Eğitim Bakanlığına verilmişti. Bu kanunun yerine 15 Eylül 1981’de yürürlüğe giren 2524 sayılı Anıtkabir Hizmetlerinin Yürütülmesine İlişkin Kanun ile bu sorumluluk Türk Silahlı Kuvvetleri Genelkurmay Başkanlığına devredildi.

Anıtkabir’de yapılan ziyaretler ve törenlere ilişkin esaslar, 2524 sayılı Anıtkabir Hizmetlerinin Yürütülmesine İlişkin Kanun’un 2. maddesi maddesi uyarınca hazırlanan ve 9 Nisan 1982’de yürürlüğe giren yönetmelikle düzenlenmektedir. Yönetmeliğe göre Anıtkabir’deki törenler; devlet başkanı veya temsilcisinin katıldığı ya da millî bayramlar ile Atatürk’ün 10 Kasım’daki ölüm yıldönümünde düzenlenen 1 numaralı törenler, devlet protokolüne dahil kişilerin katıldığı 2 numaralı törenler ve bu iki tür törene katılanlar dışında kalan bütün gerçek kişiler ile tüzel kişi temsilcilerinin katıldığı 3 numaralı törenler olmak üzere üçe ayrılmaktadır. Tören subayının muhafız bölük komutanı olduğu 1 numaralı törenler, Aslanlı Yol’un girişinden başlar ve lahde bırakılacak çelengi subaylar taşır. Yabancı devlet başkanlarının katıldığı törenler hariç, İstiklâl Marşı’nın bir kaydı çalınırken, 10 Kasım’daki törenlerde 10 subay, tören boyunca saygı nöbeti tutar. Bölük komutanı ya da bir subayın tören subayı olduğu ve İstiklâl Marşı’nın çalınmadığı 2 numaralı törenler de yine Aslanlı Yol’un girişinden başlar ve lahde bırakılacak çelengi astsubay ve erler taşır. Takım komutanı ya da bir astsubayın tören subayı olduğu İstiklâl Marşı’nın çalınmadığı 3 numaralı törenler ise tören meydanından başlar ve çelenk, erler tarafından taşınır. Her üç tür törende de, ziyaret öncesinde Anıtkabir Komutanlığına yazılı olarak verilen metinlerin yer aldığı ve ziyaretçiler ise bu yazılı olan metinlere imzalarını attığı farklı ziyaret defterleri tutulmaktadır.

Yönetmeliğe göre törenlerin düzenlenmesi, Anıtkabir Komutanlığına aittir. Törenlerin yanı sıra Anıtkabir; farklı siyasi oluşumları destekleyen ya da bu oluşumların karşısında olan çeşitli gösteri, miting ve protestolara da ev sahipliği yapmışsa da; bu yönetmenliğin yürürlüğe girmesinden itibaren Anıtkabir’de, Atatürk’e saygı amacı dışındaki her türlü tören, gösteri ve yürüyüş yapılması yasaklanmaktadır. İstiklâl Marşı dışında bir marş ya da müzik çalınmasının da yönetmelik gereği yasak olduğu Anıtkabir’deki ses ve ışık gösterilerinin ise Anıtkabir Komutanlığınca belirlenen saatlerde, Kültür ve Turizm Bakanlığı ile yapılacak protokol esaslarına göre yapılabileceği belirtilmektedir. Çelenk koyma ve törenleri Devlet Başkanlığı ve Dışişleri Bakanlığı Protokol Genel Müdürlüğü, Genelkurmay Başkanlığı ile Ankara Garnizon Komutanlığının iznine bağlıdır. Törenlerin güvenliğinden Ankara Garnizon Komutanlığı sorumludur ve güvenlik önlemleri; Ankara Garnizon Komutanlığı, Ankara Emniyet Müdürlüğü ve Millî İstihbarat Teşkilatı Müsteşarlığı tarafından alınmaktadır.

1968’de, Anıtkabir Komutanlığının devlet bütçesiyle karşılanamayan gereksinimlerini sağlama amacıyla Anıtkabir Derneği kuruldu. Kuruluşundan itibaren Anıtkabir’deki binasında faaliyette bulunan dernek; günümüzde Mebusevleri’ndeki binasında faaliyetlerini sürdürmektedir.

(wikipedia)

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*